19 Eylül 2012

Üniversiteler açılıyor

DİĞER YAZILARI
Hadi yine iyiyiz 6 Şubat 2025
Sorun modelde 30 Ocak 2025
Tan ile Bulu 23 Ocak 2025
İkinci çocuk 16 Ocak 2025
Pislik 9 Ocak 2025
Benim adamımdan hoca 2 Ocak 2025
Ne çabuk unutuyoruz 26 Aralık 2024
Yeter ulan 19 Aralık 2024
Esaaad 12 Aralık 2024
Zekai Çıngıllıoğlu 5 Aralık 2024
YAZI ARŞİVİ

Ülkenin kalabalık ve tatsız gündemi yüzünden üniversitelerimizin yeni öğretim yılına başlaması sessiz sedasız oldu. Yakında, yumurtalı, pankartlı, ileri demokrasi uygulanan ülkemizde "gık" diyenin paspas yapıldığı, biber gazlı, bol öfkeli açılış törenlerini yaşamayız, sadece cici çocukların alındığı salonlarda aba altından sopalı açılış konuşmalarına, atanmış yöneticilerin gerdan kırarak yaptıkları yarı mahcup eleştirilere şahit olmayız, inşallah.
Özellikle Anadolu'daki üniversiteler eğitim ve öğretimi unuttular, artık iyiden iyiye, esnafa müşteri üretme, ev sahibine kiracı bulma işlevinden öte bir şey yapamaz oldular. Bırakın bilimsel faaliyetlere katılmayı, geçinebilmek için ikinci öğretim seçeneği ile karşı karşıya bırakılan öğretim üyeleri ünlü babalardan birinin dediği gibi "ders manyağı" oldular. Yetersiz bütçe imkanları ile devletten alamadıkları yolluk, harcırah gibi ücretleri yaz okulundan, ek dersten toplayabilme telaşına girdiler.
"Fark etmez" diyenleri saymazsak büyük çoğunluktaki öğrenciler açısından durum daha da vahim. Kayıt haracı kalktı diye sevinen gündüzcülerle, "biz üvey evlat mıyız" diye bağıran gececiler arasında sosyal uzaklaşma yaşanmaya başladı. Devlet yurtlarında yer bulamayanlara aslında ucuz olmayan cemaat yurtları ya da yeni bir ekonomik alan olarak büyüyen yüksek ücretli 1+1'ler diğer seçenek olarak sunuldu. Artık üniversite işi bir şehir için iyi bir ticaret alanı olarak görülmekte. 'Hoca var mı? Fiziki şartlar uygun mu' gibi sorulara kimse aldırmıyor. Yöre vekilleri, esnaf odaları, taşımacı esnafı, ev sahipleri, tavuk dürümcüler durumdan memnun. Fiyatlar yüksek, talep yoğun.
Bir şehir başka ne ister ki?
Aslında sorunun en tepesinde rektör seçimlerindeki çarpıklık yatıyor. Seçiliyormuş gibi yapılarak atanan rektör atandıktan sonra "ben neymişim" ruh hali ile gece rüyasında gördüğü şeyi ertesi sabah üniversitesinde uygulamaya kalkıyor. Kendisini atayan YÖK'le, Cumhurbaşkanıyla, atanmasında desteği olduğuna inandığı iktidarın il başkanıyla, bakanıyla iyi geçinmeye çalışıyor. İyi rektörlerin iyi bilim adamı olması değil, aktif girişimci özellikleri ön plana çıkıyor. Hele bir de cahiller dünyasında "vay be" sandığı projesi de varsa yıkımın önünde dur durabilirsen.  
Türkiye'de siyasetçilerin sınırsız taleplerine "hayır" diyebilecek rektör kaldı mı acaba? Hayır diyen rektörün bir kez daha seçilmesi mümkün mü? Bir kez daha seçilmesi yasal olarak mümkün olmayan rektör, rektörlük sonrası politik ikbalini tehlikeye atabilir mi?
Kadrolar yandaşlara, idari görevler yandaşlara.
Sonuç?
Paylaşılan idari görevler ve üç kuruş para, nemalanan devletliler, işsiz mezunlar...

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et