Savaş ve milliyetçilik
Fotoğraf: Envato
Yıllarca tartışıldı; PKK, devletin Kürt sorununda uyguladığı politikaların nedeni değil, sonucudur. Kürt sorunu, bir halkın ‘hak sorunu’dur. Ülkeyi yönetenler bu sorunu “terör sorunu” ve çözümünü de “terörle mücadele” biçiminde ele aldıkları için bu ülkede 30 yıldır kan akıyor. 90’lı yıllarda yaşanan çatışmalar için ‘düşük yoğunluklu savaş’ nitelemesi kullanılıyordu. Son aylarda yine her gün ‘ölüm bilançoları’nın açıklandığı bir ‘düşük yoğunluklu savaş’ sürecini yaşıyoruz. CHP’lilerin yeni bir şey bulmuş gibi gündeme getirdikleri ‘Oslo süreci’nde, sorunun barışçıl çözümü için görüşmeler yapılmış ve bazı protokoller hazırlanmıştı. AKP’nin, Başbakan Erdoğan’ın çekmecesinde bulunan bu protokolleri uygulamaması nedeniyle barışçıl çözüm arayışları yerini tekrar savaşa bıraktı. Burada görüşme yapılmış olmasında bir yanlış yoktur. Yanlış, bu görüşmelerde uzlaşılan konularda adım atılmamasındadır. AKP’nin savaşçı yöntemlere yönelmesinin nedenleri çokça yazılıp çizildi. AKP, ‘Bölgesel liderlik’ hevesiyle Suriye rejimini devirmeye yöneldiğinde Kürt hareketini de Suriye üzerinden kuşatma ve etkisizleştirme hesabını yapmıştı. Yani AKP, ABD’nin de iteklemesiyle istikbalini içeride ve dışarıda savaş politikasıyla aramaya yöneldi. Bu politika hem başta Hatay, Kilis, G.Antep, Ş.Urfa gibi ülke toprakları olmak üzere Suriye sorununu bir ‘iç sorun’ haline getirdi, hem de Kürt sorununda çatışma ve ölümlerin şiddetlenmesinin önünü açtı.
Savaş, AKP’nin tercihidir. AKP, kendinden öncekilerin yaptığı gibi siyasi çıkarları için sürdürdüğü savaşı, “Türk halkı”nın savaşı gibi göstermeye çalışmaktadır. O yüzden her olaydan sonra adres olarak Suriye ve PKK’yi göstermektedir. Birileri savaşa karşı mı çıktı, bunlar “Baasçı”, Esad yanlısıdır. Ülke topraklarında gizli servisler, El Kaide gibi terör örgütleri cirit atarken Antep’te bomba mı patladı, daha hiçbir inceleme yapmadan adres bellidir: PKK yapmıştır! Ondan sonra BDP’nin binaları yakılır, Kürtler sokak ortasında linç girişimlerine uğrar. Hem de bu saldırıları yapanlar, bu savaştan hiçbir çıkarı olmayan Türk işçi ve emekçileridir. Aslında bu işçi ve emekçiler “neden hiç bakan, general, zengin çocuğu ölmüyor?” diye sorarken Türklerin de eşit olmadığını sezmektedirler. Türklerin bir kısmına; bakanlara, generallere, patronlara “vatan-millet” nutukları atmak düşerken ölüm hep Türk işçi ve emekçisine düşmektedir. Ama milliyetçilik zehri, Türk işçi ve emekçisinin bir adım ötesini görmesini engellemekte, milliyetçi kışkırtmalar gözleri kararmaktadır. Kürt işçi ve emekçilerinin aslında kendisiyle aynı haklara sahip olması gereken bir halkın çocukları olduklarını görememekte, onları “çocuklarını öldüren bir düşman” olarak görüp saldırmaktadır. Yani tam da ülkeyi yönetenlerin yapmasını istediği şeyi yapmaktadır.
Milliyetçilik, burjuvazinin yani sermaye sınıfının ideolojisidir. Burjuvazi, milliyetçi söylemlerle kendi çıkarını bütün halkın çıkarı gibi gösterir, işçi ve emekçileri kendi politikalarına yedekler. Mesela Kürtlerin kendi dillerinde eğitim görmesinin Türk işçi ve emekçisine ne zararı vardır? Kürtler, “Türkler de bundan sonra Kürtçe eğitim görecek” mi demektedir? Hayır! Ama bu ülkede 80 yıldır Kürtlerin anadillerinde eğitim görmesi yasaktır. Ülkeyi yönetenler Kürt sorununun demokratik çözümü gerçekleşirse artık ülkeyi istedikleri gibi yönetemeyeceklerini, Kürt Bölgesindeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını istedikleri gibi yağmalayamayacakları, Türk ve Kürt işçi ve emekçilerini istedikleri gibi bölüp sömüremeyeceklerini gördükleri için bu çözüme direnmektedirler. Oysa Türk işçi ve emekçisinin bu savaştan bir çıkarı yoktur, aksine savaşta ölenler hep kendi çocukları olmakta, üstelik ülke kaynaklarının savaşa aktarılması nedeniyle ekmeği sürekli küçülmektedir.
Başlarken söylemiştik; PKK neden değil, sonuçtur. Bu savaşın sorumlusu Kürt halkının bu ülkede Türklerle eşit bir halk olarak yaşamasını istemeyen ülke egemenleridir. Ve bu savaşı sona erdirmenin yolu, Türk işçi ve emekçilerin gerçekleri görmelerini engelleyen milliyetçilik bağını gözlerinden atmasından; ne Suriye ile ne Kürtlerle savaşın kendi savaşı olmadığını görmesinden geçmektedir. Çünkü bu savaşta “vatan-millet” nutukları atanlar için işçi ve emekçilerin fabrikada, işletmede değeri ne kadarsa, savaşta ölen “üç-beş memet”in değeri de o kadardır. Uzun lafın kısası, Türk işçi ve emekçiler ancak savaşa karşı Kürt halkıyla el ele verdikleri zaman değerli olabilecekleri, barış içinde insan gibi yaşayabilecekleri bir geleceğe adım atmış olacaklar.
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30