Fasit dairede dön baba dön!
Fotoğraf: Envato
PKK sınırda karakol mu bastı; ertesi gün basın ve siyaset erbabı, “Efendim karakolun duvarları niye böyle zayıftı; TOKİ niye kale gibi karakol yapmıyor? diye veryansın ediyor. Ertesi gün bir savcı vuruluyor; “Efendim savcıya niye silah verilmemiş, niye koruması yok, lojmanın önünde niye karakol kurulmamış” eleştirileri kaplıyor ortalığı. Askerlerin “toplanma merkezleri”nden kışlalarına aktarıldığı otobüslere bir saldırı oluyor, “Neden askeri havadan taşıyacak büyük nakliye helikopterleri alınmıyor; neden konvoya helikopter eskort verilmiyor…” eleştirileri öne çıkıyor. Ya da bir çatışmada çok sayıda asker yaşamını yitiriyor; “Efendim askere neden yeterince eğitim verilmiyor; daha profesyonel askerle terörle mücadele için gerekli önlemler neden alınmıyor?...” diye yeniden “profesyonel askerlik” tartışması açılıyor.
Sanki bu önlemler alınsa askerler, polisler ya da sivil vatandaşlar hayatını kaybetmeyecek; ülke düğün bayram içinde gününü gün edecek, ülkeye barış ve huzur gelecek!
Peki bugün; her gün 3, 5, 10 askerin yaşamını yitirmesinin nedeni bu “koruma önlemlerinin” azlığı mıdır? Bütün bu önlemler alınsa bunca asker, polis, savcı ya da öteki türden çatışmalarda yaşamını yitiren görevlilerin ailesinin “ocaklarına ateş düşmeyecek” midir; yoksa tam tersine bir mekanizma mı işleyecektir?
Askeri mantık, yani sorunlara “güvenlikçi”, “askeri bir bakış açısından” önlemler alarak çözüm bulmak, karşı tarafa da her önleme karşı o önlemi aşacak çözümler getirmek, yeni taktik ve mücadele yöntemleriyle önlemleri boşa çıkaracak yollar geliştirmeyi dayatır. Bütün bir askerlik tarihi de, böyle askeri saldırı yöntemlerine karşı askeri savunma önlemleri, yeni savunma önemlerine karşı yeni saldırı taktikleri ve araçları geliştirmenin tarihidir. Ama bırakalım bugün Türkiye’de yürütülen savaşı, bütün bir insanlık tarihi boyunca yeni ‘koruma’ (savunma) önlemleri, daha çok asker ve sivilin ölmesinden, daha çok insanlık dramının ortaya çıkmasından başka bir işe yaramamıştır.
Bu tarihsel ders bile açıkça göstermektedir ki, hakları ilgilendiren ve siyasal bakımdan çözüm isteyen sorunların olduğu bir yerde, daha çok koruma önlemi alarak, daha çok savunma araçları ya da saldırı araçları getirerek ölümler engellenemez. Bu yöntem, bu yaklaşım hep tersine sonuçlara yol açmıştır. Başka bir söyleyişle bu bir fasit daire üstünde dönüp durmaktır!
Bugün de bunca çatışmanın, ölümün, yaralanmaların arkasında yeterince askeri koruma önlemlerinin alınmaması, askerin yeterince eğitilmiş ve gelişmiş araç gerece sahip olmaması değil, ama Kürt sorunu gibi tüm halkı ilgilendiren bir sorunun “terörle mücadele” gibi bir asayiş sorununa indirgenmiş olması vardır. PKK ile mücadelenin daha etkili silahlarla yapılması, hava kuvvetlerini işe karıştırmak, savaş helikopterlerini daha çok kullanmak daha çok karakol yapmak, daha çok profesyonel askerle harekatlar düzenlemek sadece çatışmaların alanını genişletmiş, daha sıklaştırmış, daha çok askerin, polisin hayatını kaybetmesini getirmiştir. Burada askeri harekatların yoğunlaşmasıyla gerillaların da daha çok yaşamını yitirmiş olmasını hiç söylemiyoruz bile.
Bu yüzden de bu yol, askerlerin hayatlarını kaybetmelerini önlemenin bir yolu değildir. Ve bu yolla ölümlerin önleneceğinin, sorunun çözümünün kolaylaşacağını önerenler, eğer bunları saflıktan önermiyorlarsa; Türkiye’nin, Kürtlerinin de Türklerinin de dostları değildir. Tersine bunlar, ölümleri istismar edenler, “Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” istismarcılığı üstünden siyasi rant sağlamak isteyenlerdir. Çünkü bugün Türkiye’de yaşanan “terör”den başka bir derdi olmayan bir terör örgütüyle savaş meselesi değil, ”Kürt sorunu” diye ülkenin tüm halklarını ilgilendiren, “Kürtlerin Türklerle gönüllü olarak bir arada yaşamalarını belirleyecek bir statükonun oluşturulması” meselesidir. Dolayısıyla da bu doğrultuda bir adım atmadan silahla, şiddetle, “sağlam karakolla”, koruma önlemlerinin alınıp alınmamasıyla gidilecek bir yer yoktur. Çünkü sorun bu tür önlemler ve bu önlemlerle daha az asker ölürken daha çok gerillanın öldürülmesi varsayımına dayanan (ki, bu varsayım da tamamen yanlıştır) “silahla çözüm” planlarına dayanak sağlamaktadır.
Bu yüzden de bu acıları; genç ölümleri önlemenin basit yolu Türkiye’nin kendi Kürtleriyle konuşması, iki halk arasındaki kardeşliği artıracak, bir çözüm için ülkenin demokratlaştırılması, halkların gönüllü birliğinin şartlarının oluşturulmasından geçmektedir. Aksi halde girilen yol kargaşanın, halkların boğazlaşmasının, bölünmenin yoludur. Bu yüzden de sorunun hızla “terörizme karşı mücadele” konseptinden çıkarılıp, Kürt sorununun demokratik çözümünün gerektirdiği zemine çekilmesi bugün en önemli ve acil iştir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00