25 Eylül 2012 11:03

Atın ölümü tansiyon ölçümünden olmuş

Atın ölümü tansiyon ölçümünden olmuş

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bilim insanları ilk insanın doğuşunu bin yıllarca ötesinde tanımlıyor. Çağımız “satılık hastalıklar” çağı olunca hastalıkların tarihi de önem kazanmakta. Neredeyse her dört kişiden birisi yüksek tansiyondan muzdarip. Başka bir anlatımla başbakanın hayalindeki üç çocuklu, beş kişilik aileden en az bir kişi şimdilerde tansiyon hastası ve bu aile içi görülme oranı muhtemelen 2020’de iki kişiye çıkacak. Üstelik bu oran kimi ülkelerde daha da yüksek olup yüzde 60’ları geçmekte.
Dünya Sağlık Örgütü bundan dolayı yüksek tansiyon, aşırı kilo, şeker hastalığı gibi bir grup hastalığı her ne kadar nedeni mikrobik olmasa da “salgın hastalıklar” olarak tanımlıyor günümüzde. Peki bin yılları görmüş insan soyu ilk ne zaman yüksek tansiyonla tanıştı bir bakalım. Aslında tansiyon ölçüm cihazı ilk ne zaman bulunmuştu bahsini hatırlamadan yol almak zor görünüyor. İlk tansiyon ölçümü 1733 yılında yapılmış. Hem de bir atta denenmiş
ilk cihaz. İnsana sıra çok zaman sonra gelebilmiş. Stephan Haks yere yatırdığı bir atın şah damarına sapladığı bir kaz tüyünü uzun bir cam boruya iliştirmiş. Dik tuttuğu cam boruda yükselen kanın şah damarı seviyesinden ölçümünü at için tansiyon olarak kabul etmiş. Ata gelince; ölümü arpadan değil bir bilim insanının elinden olmuş. O at ölmeseydi keşke ama bilim kimi zaman insan soyu için diğer canlıları kobay olarak kullanmakta. Günümüzdeki tansiyon aletlerine gelince epey bir beklemek gerekti. Şimdilerde evlere kadar giren bu cihazların öncüsü 1896 yılında İtalya’da Dr. Scipione Riva Rochi tarafından bulundu.
Söz tansiyondan açılınca evde tansiyon ölçüm cihazlarına dair hastalardaki bir kuşkuyu hatırlamakta yarar var: “Bu cihazlar ne kadar güvenli?​”. Öncelikle otomatikler arasında bilek tipi değil de koldan ölçüm yapan cihazların daha doğruya yakın ölçüm yaptığını hatırlamış olalım. Yine marka konusunda hipertansiyon uzmanlık derneklerinin önerileri dikkate alınmalı. Yerel öneri yoksa Avrupa ülke hipertansiyon derneklerinin web sayfalarından yararlanılabilir. Son bilimsel çalışmalar doğru cihaz seçimi ile evde yapılan tansiyon ölçümlerinin sağlık kurumlarında yapılanlara göre daha gerçeğe yakın olduğuna vurgu yapıyor. Ama hastalar arasında sıkça görülen birkaç yanlışı anmamak olmaz. Öncelikle evdeki ölçümler bir deftere not edilmeli, muayenelerde muhakkak hekim ile paylaşılmalı. Yine kolu kalp seviyesinde tutmamak, konuşurken veya ayakta tansiyon ölçümleri diğer hatalı yaklaşımlar. Sağlıcakla kalın; tuzdan, hareketsizlikten, abur cubur yemekten uzak durun.


TIP EĞİTİMİNDE ROBOT DENEYİMİ

Geçen hafta hipertansiyon başlığında bir eğitim için Slovenya’nın başkenti Ljublijana’da üniversite hastanesinde idik. Kapı önünde ne kaldırımlara taşmış bir araba ne de bir karmaşa vardı. Özenle ana giriş kapısının sol yanına dizilmiş sayısız bisiklet her şeyi özetliyordu. Yollarda bisiklet, hastanede bisiklet yaşama bakışı özetliyordu aslında. İki milyonluk bir ülkede yüksek tansiyon görülme oranı ne yazık ki çok yüksek: Yüzde 61. Ama bisiklet  geleceğe dair pozitif sinyal vermekte.
Öğleden sonra simülasyon odasını ziyaret ettik. Bir ameliyathane tüm teçhizatı ile bire bir oluşturulmuştu; ama bir farkla. Masada eğitim amaçlı yatan bir insan değil robottu.
Damar yolu açmak, serum takmak, kalpte biriken sıvıyı almak, akciğer su topladıysa boşaltmak, solunum yolunu cihazla açmak, solunum cihazına bağlamak, tansiyon ölçmek gibi bir canlıda uygulanabilecek birçok girişim bu robotta mümkündü. Robota şimdilik 200 hastalığı yüklemişler. Eğitimciler bu yüklenmiş acil hastalıklardan birisini onayladıklarında eğitim alanlar için şikayetini sordukları, varsa yüksek tansiyonunu ölçtükleri, kan gazına baktıkları bir hastaları vardı artık. Eğitim alan kişi ilaçları damar yolundan uyguluyor, tedavi hatalı ise yanıt alamıyor, yeni bir tedavi protokolü uygulayabiliyordu. Tedavi bittiğinde robota İngilizce ‘Şimdi nasılsın?​’ diye sorduklarında ‘Daha iyiyim’ yanıtı başarı işareti idi.
Amacım bir robotu övmek değil. Bizde üniversite hastaneleri için geçmişte “Hastalar kobay olarak kullanılıyor öğrenciler ve asistanlar için” olarak özetleyebileceğimiz toplum algısına Slovenya’da üretilen çözüm bu olmuş diyebiliriz. Gerçekten de olmadık kalemlere inanılmaz ihaleler açan sağlık kurumları eğitim hastaneleri ve üniversiteler neden böyle birimleri modernize etmez; anlamak mümkün değil. Üstelik her hastanede olması gerekmiyor. Tıp öğrencileri, hemşireler, uzmanlık öğrencileri merkezileştirilmiş benzer simülasyon eğitim birimlerinde rotasyonla ön eğitim alabilirler. Hiç unutmuyorum; henüz tıp üçüncü sınıfta iken kabadan ilk iğne yapışımı! Hemşire bir ablamız ‘İlk iğneni bilinci kapalı bir hastada yapman daha doğru olur’ demişti. Bir yoğun bakımda hemşire nezaretinde, onun gösterdiği şekilde başladım ama iğne eğiliverdi; yani başarısız olmuştum. Nedeni hastanın kendisini aşırı kasması, kas dokusunun adeta tahta gibi sıkılaşmasıydı. Ondan sonra uzun yıllar hep tedirgin oldum kalça içi enjeksiyonlarda. Oysa o hastaya en deneyimli sağlıkçı bile iğne yapsa muhtemelen o an başarısız olacaktı.
Kişisel öykümün de bana öğrettiği gibi bir insanı tıp eğitiminde araçsallaştırmak hem eğitim alan hem de hasta için sıkıntılı olabilmekte. Ama önümüzdeki yıllarda inanıyorum ki bizim ülkemizdeki mevcut tıp eğitimi birimleri daha modernize olacak. Belki de bu denli özgün örnekler bizde de var ama fark etmiyoruz. Fark ettikçe yazmak, iyi örnekleri paylaşmak gerekiyor. Sanırım robotun maliyetini merak etmişsinizdir: 400 bin avro. Slovenya’da bu bağış yöntemi ile hayata geçirilmiş.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa