Sıra emekçiyi ‘huzur bozucu’lukla suçlamakta!
Fotoğraf: Envato
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, son günlerde akaryakıt, otomobil, harçlar vb. gelen ve doğalgaz, elektrik, ... iğneden ipliğe gelmesi beklenen zamların “huzur ortamını sağlamak” için gerekli olduğunu söylemiş.
Elbette akşam eve ekmek götürüp götürmeyeceğini düşünen ve gelen her zamla bu düşüncesi telaşa dönüşen emekçi için bakanın açıklamasının ipe sapa gelir bir tarafı yoktur. Ve bu mantık kıyaslansa kıyaslansa Büyük Fransız İhtilali’nin devirdiği 16. Louis’in karısı Marie Antoinette’in, ekmek talebiyle ayaklanan yoksul Fransızlar için, “Bu ne patırtı canım, ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyen aymazlığı ile kıyaslanabilir.
Marie Antoinette’e atfedilen bu sözler, varsıl sınıfların temsilcilerinin halkın içinde bulunduğu sıkıntılardan anlamamasının uç bir örneği olarak kullanılagelmiştir. Ve pek de yerine oturmuştur.
Babacan’ın “zamların huzur için yapıldığını” söylemesi de 21. yüzyılda “huzur tarifi”nin Marie Antoinette’den daha ileriye gitmemiş ve “hükümetlerin kimin huzurunun kaygısı peşinde olduğu?” sorusunu büyüttüğünü göstermiştir.
Çünkü şu çok açık ki ekmekten elektriğe, doğal gazdan akaryakıta, gelen zamlar en çok ülkenin yüzde 80’ini oluşturan emekçilerin var olduğu kadarıyla bile huzurlarından bir şeyler alıp götürmektedir.
Peki kimdir o zaman zamlarla huzur bulanlar?
Bunlar olsa olsa hazineye, kamu fonlarına hortum bağlayanlar, bütçeden, hazineden, nemalananlar, toplanan vergileri kredi olarak, teşvik olarak cebe indiren en büyük patronlar ve rantiyelerdir! Bakan “zamlarla gelen huzur”dan söz ederken söz etse etse bunların huzurundan söz etmektedir ve bunların huzurunu da “ülkenin huzuru” olarak yutturmak istemektedir bize. Çünkü Babacan ve hükümetinin gözünde “huzur” da, “huzursuzluk” da bu varsıl yüzde 20’nin huzurudur ve eğer bunlar huzurluysa ülke huzurludur; bu yüzden varsıl yüzde 20 huzursuzsa ülkede huzur muzur da yoktur!
Bu yüzden de Sayın Babacan, “zam” gibi emekçilerin en çok canını yakan, en çok huzursuz eden şeyi bile bir “huzur getirme harekatı” olarak sunabilmektedir.
Daha önceki yıllarda hükümetler, “Zamlar canınızı yakacak biliyoruz ama mecburuz; hep birlikte katlanacağız” gibi yalan da olsa özür bildirirlerdi. Ama artık AKP Hükümeti zamları ilan ederken bırakın özür dilemeyi, ”Size huzur getirmek için bu zamları yapıyoruz” diyerek, Marie Antoinette kadar halka tepeden bakan, yukarı sınıfların mevzisinden konuşmaktadır. Ki, bu AKP’nin geldiği sınıfsal konumu göstermesi bakımından da ayrıca önemlidir.
Evet, hükümetin durumu budur da; “Zamların hedefi olan vatandaşın zamlara karşı tepkisini dile getirmesi gereken örgütler, sendikalar, emek örgütleri ne yapmaktadır?” dersek onların da çok büyük çoğunluğu, Babacan’la aynı görüşte olmasalar bile zamların “kendi huzurlarını bozamayacağı” bir sınıfsal konum elde ettikleri anlamına gelecek bir vurdumduymazlık içindedirler.
Ancak bütün bunların ötesinde 2012’nin son çeyreği ve sonraki aylarda hükümetin almaya hazırlandığı önlemler dikkate alındığında ekonominin yükünün halka yıkılmasına yönelik önlemlerin her geçen gün artacağını, bunun zamlar, vergiler, ücretlerde enflasyonun altında artışlar ve gerçek ücretlerde hızlı düşüşler, asgari ücretin en alt seviyede bağlanması,... olarak yansıyacağını söyleyebiliriz. Dahası dokuz aydır, sendikaların “yetkisiz” bırakılmasıyla fiilen dondurulan toplu sözleşme görüşmelerinin ne kadar daha askıda tutulacağı belirsizdir. Bu belirsizlik giderilse bile TİS’lerin en ucuza kapatılması için “ekonomik kriz baskısı” ve “dünya ticaretinde daralma” bahanesiyle önlemlerin alınması kapsamında işçi-emekçi taleplerini baskılayan bir atmosferin oluşturulduğu ve bu doğrultuda daha çok hak, daha çok ücret (maaş) isteyenlerin, zamlara karşı çıkanların “huzur bozucular”, “ülkede huzurun istikrarın bozulmasını isteyenler”, ... yetmezse “teröristlerle ittifak içindeki güçler” olarak suçlanacağı günlere doğru gittiğimiz görülmektedir.
Bu durumu değiştirebilecek olan ise, elbette sınıftan yana sendikacılar ve ileri işçi kesimlerinin kendi talepleriyle cesaretle öne çıkmaları, zamlar ve ekonominin yükünü emekçilere yıkan önlemlere karşı duran, TİS’lerin; geçmiş kayıpları telafi eden, emekçinin bütçesinde zamların açtığı deliği kapatan ve işçinin büyümeden payını aldığı bir TİS olması için mücadelede duraksamamalarıdır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00