Para vermekle kulak vermek arasında

Sinan Çetin’in son filmini görmek kolay olmadı. İki gün sonra 400’ün üstünde sinemada vizyona girecek olmasına rağmen, Çanakkale Çocukları’nın önceden görülüp de hakkında yazılmasını istemiyor gibiydi yönetmen. Hoş, eleştirilerle başının pek hoş olmaması, çekip bitirdiği filmleri saklayıp kimseye göstermemesi, sır değil. Çanakkale Çocukları için ise, önce yapılacağı duyurulan basın gösterimini iptal edip galayı da şehir merkezinin çok uzağında açık havada düzenlemesi, filmiyle ciddi mesajlar vermek istemeyen birinin davranışları gibi görünüyor.
Oysa galada, her fırsatta tekrarlanan söz barış oldu, ilginç bir şekilde. İlk toplanmaya başlanıldığı anda “Savaşlar insanlar arasında kardeşliğin yittiği andır ve yeryüzünden kalkması gerekir” diye başlayıp filmin sonunda “Bu bir savaş filmi değil, barış filmi olarak anılsın” mesajına kadar gayet ciddi ve anlamlı bir şey anlatmaya çalışıyordu aslında. Mesajları hangi oyuncunun daha çok ağladığı ya da “Nasıl bir duyguydu” cinsinden sorular arasında mutlaka kendine ekranlarda ve gazetelerde bir miktar yer bulacaktır. Şansı varsa, geçen haftaki dahice önerisi “PKK’yi satın alma” kadar bile haber olur, bir ihtimal.

ADRES SIKINTISI

Köy kahvelerinde durup tekrar tekrar tarif aldıktan sonra geldiğimiz yer, anlaşılan sadece filmin çekimlerinin yapıldığı yer değildi. Adresi şaşırmak çok normaldi ve gele gele Sinan Çetin’in kırda kocaman bir arazi üstüne kurulu evine gelmiştik. Meyve ağaçlarıyla kaplı arazinin bir kısmı siperler kazılıp bayraklar dikilerek set haline getirildiğinde bile, diğer kısmına dizilen masalarda davet verilecek kadar alan kalıyordu. Ayvaların henüz olmadığı anlaşılmış, köpekler oyuna doyamamıştı ki, Ali Ağaoğlu’nun helikopterle gelişiyle eksikler tamamlanmış olmalı. Bahçedeki masalarda oturup bekleşen basın mensupları, Yönetmen Sinan Çetin’in işaretiyle “siperlere” çağrıldı.
Film setini gezerken anneler oğullarını savaş meydanlarından istediğinde savaşacak kimsenin kalmayacağı üstüne heyecan verici konuşmalar yapıldı, ülkemizde yaşanan tatsız durumun bitip bir an önce barışın gelmesi istendi. Sinan Çetin’in hızlı fikir değiştiren biri olduğu kolay kabul görmüş olmalı ki, bu söylemi kimse tarafından yadırganmadı da, sorgulanmadı da. Oysa ölümlerin son bulması için PKK’nin satın alınması yoluyla bitirilmesi gibi önerilerde bulunmasının üstünden henüz bir hafta ya geçmiş, ya geçmemişti. Bir adres sıkıntısı da burada baş göstermişti, barışı kimden beklediği de pek belli değildi. Filme geçildiğinde bu soru daha da ilginç bir hal aldı.
Filmin çatışan tarafları olan karı koca, savaş nutukları atmayı seven İttihatçı Osmanlı Mebusu Kasım bey ile oğulları için endişelenen Avustralyalı eşi Katherine’den oluşuyor. Katherine’in rüyası üstüne savaş meydanına gelerek, biri İngiltere’de okuyan, diğeri madende çalışan iki kardeşin farklı cephelerde birbirlerine karşı savaştıklarını öğrenmeleri de filmin geriliminin tepe noktası oluyor. Tamamına yakını yakın planlarla geçen, bir rüya atmosferinde geçen gerilimli filmin dikkat çektiği, iki kardeşi birbirini öldürme noktasına getirecek motivasyonları aslında. Ama bunlar o kadar genel ki, Çanakkale yerine herhangi bir başka savaş olsa hiçbir şey değişmeyebilirdi. Tabii Osmanlı siperlerine daha bir saygıyla yaklaşıp, Anzac cephesini olabildiğince saldırgan tarif etmesi, neredeyse Türklerin yanlışlıkla İngiliz ordusu mensuplarının kasten insan öldürdükleri bir manzara yaratıyor.
Bununla yine de ilgisi yoktur ama en ilginç nutuklardan biri, evde dilini konuşmasına izin vermediği için babasına veryansın eden ve karşı tarafta savaşmayı seçen James’in tanıdık isyanı. “Kendi dilimde şarkı söyleyemedim, bir hata yaptığımda kendimi dilimde savunamadım bile” filmin en açık güncel göndermeleri. Aynı zamana, Sinan Çetin’in barış imkanına ve politik bir çözüm önerisine en gerçekçi şekilde yaklaştığı an.
İttihatçılara yüz yıl sonra eleştiriler getirse de, bugünün savaş çığırtkanlarını açıkça hedef alması belki o kadar sürmez gibi bir umudu içinde barındırıyor. Finalde İngiliz ninnisinden Müslüman ilahisine hızlı bir geçiş yaparak kardeşlerin bir araya gelmesiyle keskin jestler, kırmızı dışındaki renkleri belirsizleştiren görüntüler, duygusal anlardan oluşan iki saate yakın süren gösteri, son buluyor ve film “Çocukların savaşlarda ölmediği bir geleceğe” adanıyor.
Oktay Kaynarca’nın mikrofonu ilk aldığında “Katıldığım yerler var, katılmadığım yerler var” deyişindeki hassasiyet, milliyetçi görüşlerle bilinen bir oyuncu için anlaşılır. Sinan Çetin’in, hem savaş yanlısı iktidara yakın durup hem barıştan söz etmesi, hem (en azından James’in dil sorunu üstüne söyledikleriyle) sorunun politik çözümüne utangaçça da olsa işaret edip hem “Parası neyse verelim” çıkışları yapmasını anlamaksa, daha zor.


[email protected]
Çanakkale Çocukları
Yönetmen: Sinan Çetin
Oyuncular: Haluk Bilginer, Rebekka Haas, Oktay Kaynarca, Yavuz Bingöl, Wilma Elles

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et