Bir adam bir sabah uyandığında kendisini “ünlü” bulur. Kapısında biriken gazeteciler her anını takip eder, dişlerini nasıl fırçaladığından, ne tür don giydiğine kadar her şeyini sorup öğrenmek ister. Neden ünlü olduğunu kendi de biraz güç öğrenir ama doğrusu da odur. O, ünlü olduğu için ünlüdür.
Kalabalık karakterli komedilerin ustası Woody Allen’ın bu kez Roma’yı mekan belleyen filmi Roma’ya Sevgilerle’nin içindeki hikayelerin ilginçlerinden biri bu. Bu kez karakter sayısını biraz fazla kaçırıp birbirine bağlamakla da hiç uğraşmaması epey dağınık bir film ortaya çıkarsa da, Woody Allen’ın yaklaşık yarım yüzyıldır izlediği üslubun takipçilerine az çok hitap edecektir. Ölüm takıntısı, orta sınıf politik ön yargıları ve tabii terapiyle edilen alay, kültürel karşılaştırmalarla yürüyen espriler, hızından bir şey kaybetmeden sürüyor. Tekrarlarla dolu olmamasının tek güvencesi olayların Roma’da geçmesi neredeyse. Kendisinin oynadığı ana öyküdeki öncü opera yorumları yapan yapımcı ile keşfettiği cenazeci dünürünü oynattığı tuhaf gösterilerle, Roma’ya daha önce gösterilen sevgilerden epey farklı bir duyguyla yaklaştığı ortada; daha çok Roma ve İtalya deyince ilk aklına gelen temalar üstünde durmayı seçmiş.
Bir de şu ünlü olduğu için ünlü Roberto Benigni’nin başına gelenleri unutmamalı. Zaten filmin geneli gülüp geçmek üstüneyken, akılda bu ün ve medya hikayesi kalıyor en çok. Her gün magazin programlarında birilerinin hayatlarına dair lüzumsuz ayrıntıları öğreniyor olmamız gibi. Bunu bazen ilginç olmasıyla, bazen halkın bunu istemesiyle falan açıklamaktan bıkanlar, magazin ünlüsü mefhumunun bu özelliğini kabullenirse işleri kolaylaşır. Medya ünün hak edilmesiyle ilgilenen bir kurum değil, onu istediği an inşa edip istediği an unutmak daha çok işine geliyor.
Günlerdir Neşet Ertaş haberlerinin etrafı sarmasına sevinmekten insanı alıkoyan şey, burada saklı galiba. Babası Muharrem Ertaş, zaten hep yok sayılmıştı. Neşet Ertaş bu halkla ilişkiler çağına yetişti. O da ürkerek, kenarında durdu. Milyonlar onu tanıyorken medyanın en az yarım yüzyıl onu görmezden gelmesi, şimdi kimsenin umurunda değil gibi. Madem bu kadar mübarek bir adamdı, yaşarken bir kere adını ansanız diliniz mi kopardı, demek saçma. Onların, ünlü olduğu için ünlü olanların dünyasının adaleti böyle. Neşet Ertaş da bir günde, hayatı boyunca yapılan haberlerin toplamından daha fazla haber ve programa konu olur tabii o hesapla. “Ben fazla kelime bilmem, bilmem azdan çok anlar mısınız?” diyen güzel bir insan kalır, bilene.
Bu bir günde oluşan sevgi seli kimleri sarmadı... Düne kadar Alevi kelimesini bir hakaret olarak kullanacak kadar ağzından tükürükler saçan birilerinin ağızlarından bal damladı. Ama salyalarını silmemişlerdi daha, bir daha kaldıkları yerden devam etmezler mi? Hep kendi ağlamış, hep kendi yanmış gibi davrananlardan, adını bile türküsüne koymayacak kadar mütevazı halk ozanlarına sıra gelmemişti. Yalan dünyada, ustanın dediği gibi “Yalandan yüzüme gülen dünyada”.
28 Eylül 2012
DİĞER YAZILARI
Androidler üç boyutta ne düşler?
6 Ekim 2017
Yedi kişilik oyun
1 Eylül 2017
Erkeklere gününü gösteren pehlivan
18 Ağustos 2017
Etkili ama bilinmeyen bilim kurgu
28 Temmuz 2017
Zombilere karşı iki tutum
21 Temmuz 2017
Maymun nasıl maymun oldu?
14 Temmuz 2017
Sürüden ayrılanı kamera kapar
7 Temmuz 2017
Ey ruh, sen kimsin?
30 Haziran 2017
Karanlık Çağ’da vampirlere karşı
8 Haziran 2017
Genç Karl Marx: Bir başlangıç
19 Mayıs 2017
evrensel.net
Evrensel'i Takip Et