Gerçeğin susmayan sesi...
Hayat Dergi’nin bu ayki sayısında “Her kanalda yüzlerce necefli maşrapa” başlıklı yazıyla değinmiştik gerçi ya; “habercilik” üzerine bir dizi olunca, yine atıfta bulunmak gerekti. The Newsroom’dan söz ediyorum. Şöhretin zirvesindeyken “Haber yapmaya karar veren” bir “haberci”nin hikayesi var bu dizide. Bir haber kanalının “Nihayet haber yapmaya karar vermesi”; bizim haber kanallarının “Haber yapmamaya karar verdiği” döneme gelince daha bir dikkat çekici oldu tabii. Dizinin, bugünkü hali ortada olan “eski haber kanalı”mız NTV’nin kardeşi CNBC-e’de yayınlanması da ayrı bir ironi...
Neyse efendim, dizide öyle pek bir numara yok aslında. Diziyi ilginç kılan, bizim halimizin daha vahim oluşu... Yoksa, burjuva gazeteciliğin “objektiflik” adına koyduğu “kurallar silsilesi”ne alkış tutmamayı öğreneli çok uzun zaman oldu. Medyadaki çöküntü öylesine büyük ki, mumla arar haldeyiz, üç beş yıl öncesinin “burjuva haber kanalları”nı bile... Şimdilerde hükümetle pek sıkıfıkı görünen NTV sülalesinin kanallarından birinde arzı endam eden “The Newsroom”u çarpıcı kılan sadece ama sadece bu gerçek! Yoksa, “burjuva gazetecilik etiğini hatırlamaktan öte bir numarası olmayan popüler ve Cumhuriyetçi bir enkırmen” bize ne anlatabilir ki? Onun sözü “kendi” kardeşlerine gitsin!
Evet, Türkiye’de sayısı 500’e yaklaşan televizyon kanalının, birkaç istisna hariç, aynı telden çalması hali bu. Reyting ve iktidar ilişkilerine teslim olma durumu, “patron”un çıkarlarına göre bir yayıncılık anlayışı haberi öldürdü! Gelişen her olayda kumanda elde küfür ede ede dolanmamızın başkaca bir nedeni yok.
Gerçi “habercilik” zaten “ait olmadığı bir yerde” ne kadar yaşayabilirdi ki? The Newsroom işte bu imkansızlığı, kurmaca bir dünyada yeniden var etmeye çalışıyor. “Haber kanalında kurmaca”, “kurmaca kanalında haber” zıtlığı... Hakim medyanın trajedisi; hatta komedisi olarak tarihe not düşülsün... Bu numarayı yemeyiz biz!
Habercilik sadece televizyonda mı öldü? Gazetelerin hali de içler acısı... Ar duygusunu kaybetmiş bir medya besliyor bizi. Nâzım ustanın “insanları yalanla besliyorlar, domuzları patatesle” dediği günlerden geçiyoruz. Daha eski bir ustanın söylediği gibi “parayı verenin çaldığı bir düdük”ten başka bir şey değil hakim medya! Bildikleri üç beş nota, hababam beynimizi ütülüyorlar, sabah akşam...
Karanlık, suskunluk hakim. Susmayan, bir biçimde küstürülüyor, susturuluyor. Burjuva medya içindeki “vaha”ların hepsi bir bir kurutuldu. Nefes alacak, bir damla su içecek tek bir kaynak bırakmamacasına bir temizlik bu.
Medyanın ana gövdesi teslim bayrağını çekmiş olsa da, şanslıyız yine de... Geçmiş kuşakların ellerinde olmayana sahibiz biz. Cepheyi geniş alırsak, gazetelerimiz, televizyonlarımız diyecek kadar şanslıyız. Var olanlara “Sol”dan yeni biri de ekleniyor yarın sabah yolu açık olsun, ömrü uzun olsun...
Ve elbette, ilk gözağrımız, 18 yaşında bir genç kız, 18 yaşında bir delikanlı Evrensel’imiz... Yeni bir biçimle, daha güçlü biçimde yoluna devam etmeye hazırlanan sınıfın günlük gazetesi... Geçen 18 yılın her anında gerçeğin ve emeğin sesi olmayı sürdürmüş bir gazete. Bir “inat”tan değil, bir “bilinç”ten, bir gazetecilik anlayışından söz ediyoruz. Eğilmeyen, bükülmeyen, flulaşmayan bir netlik, bir kesinlik, bir gerçek....
İlk yıllarında “angaje gazetecilik” yapmakla, “militan gazeteci” olmakla, hatta “parti gazetesi” olmakla itham edilen; varılan bu noktada medyanın “AKP medyası” ve “CHP medyası” olarak ikiye ayrıldığı günlerde, hâlâ ilk başladığı başladığı noktada olan bir gazete. İşçilerin sesi olmayı, gerçeğin safında olmayı başka tüm “ilişkiler”in üstünde tutan bir halka bağlılık noktasında yani... “Emeğin sesi, gerçeğin habercisi” sloganı, o yüzden bugün daha da anlamlı... İnatla “halktan yana” değil, “halkın haberciliği”ni oluşturmaya çalışan bir gazete. Emeğin yanında değil, bizzat “sınıfın gazetesi” olmak için ter döken bir gazete... İleriye doğru bir büyük adımın arifesindeyiz şimdi.
“Yeni Evrensel, yine Evrensel” dediğimiz yeni dönem başlamadan bir iki hafta önce; hepbirlikte Evrensel’in 18. yaşını da kutlayacağız. 7 Ekimde saat 16.00’da Kuruçeşme Arena’dayız... Kardeş Türküler, Bülent Ortaçgil, Fuat Saka, Hüsnü Arkan, Birsen Tezer, İsmail Hakkı Demircioğlu, Entu, Hakan Vreskala, Adile Yadırgı ve Mavi Işıklar çalıp söyleyecek; binlerce Evrensel okuru bu coşkuyu paylaşacak. 18 yıl birlikte yürüdüğümüz yazarlarımız ve elbette yeni yazarlarımız bizimle olacak.
Evrensel Yazarı Şebnem Korur Fincancı, 18. yıl için hazırlanan özel videoda şöyle diyor; “Emek haberlerini okuyabildiğim yegane gazete Evrensel. Bu ülkede yaşanan savaşın haberlerini okuyabildiğim, sessiz bırakılan insanların sesini duyabildiğim bir gazete. Ben de sessiz kalan insanların sesini duyurmaya çalışıyorum Evrensel gibi...”
Evrensel var oldukça, kimsenin sessiz bırakılamayacağını bilmek ne güzel. 18 yıl boyunca tek bir emekçinin, tek bir “sesi kısılmış”ın bile “asla yalnız yürümediğini” bilmek ne güzel...
7 Ekim, “Sessiz bırakılmaya çalışılanlar”, Evrensel’in asıl sahibi okurları bir arada büyük bir ses olacaklar... Ne mutlu hepimize...
Evrensel'i Takip Et