İnsaniyet namına
Haberlerde sık kullanılan bir ifadedir, “insanlık dışı”. İşkence, cinayet, zulüm, her türden insan hakkı ihlali ve üçüncü sayfa haberinde yer bulabilir, her an. İnsanlık dışı uygulamalar bitmez, insanlığa sığmayan sözler dinmez, insanlığa aykırı işler eksik olmaz. Onlar öyle yapar çünkü. İnsanlar.
İnsanlığı, sorumlulukla, saygınlıkla, onu üstün kılan yanlarıyla anmanın felsefi yanı uzun bir tartışmanın konusu. İnsan doğasından bazı özellikleri bekleyip bazılarını beklememe hali, insancıl bir düş deyip, uzağa gitmeden bağlayalım orayı. Şunu düşünmeden olmuyor ama bir türlü; adını insanlık dışı koyduğumuz ne varsa, insandan başka canlının yapacağı işler değil, hiçbiri. Hayatta kalmak ya da beslenmek için bir diğerini öldüren nice hayvanı acımasız katiller gibi gören, bizim türümüz, kitleler halinde katliam yapmanın tarihini yazdı da, “İnsanlık bende kalsın” demedi.
İki yıl önce Cannes Film Festivali’nde kısa film dalında Altın Palmiye alan Hayırsızada filmiyle, Serge Avedikian adlı Fransa Ermenisi yönetmen İstanbul’un sokak köpeklerine dair bir öyküyü anlatmıştı. 1910’da şehirdeki 30 bin sokak köpeğinin toplanıp Hayırsızada’ya götürülmesi, duygusal bir animasyonun konusuydu. 15 dakikalık filmde kimse 1915’in Ermenilerinden söz etmemişti ama “itlaf” etme huyuna sahip insan iktidarının gözünün içine bakmıştık, anlayanın anlayacağı kadar.
Hayvanları “uyutmak” için hazırlanan yasa tasarısına karşı haftasonunda sokaklara dökülünce hatırlanan şeyler oldu. Bir sokak köpeğinin ağzından “Size bir şey olsa biz hemen gelirdik” diyen eylem çağrısından, “Hayvanlar da eyleme gelmiş” esprilerine kadar insanlığın sınırlarını sorgulamak ister istemez akla geliverdi. Elbet, nasıl başka türleri de kitleler halinde katletmek, hem de sadece yoluna çıkmasın diye katletmek insana dair bir davranış biçimiyse, onlara sahip çıkıp eylemler düzenlemek de ancak insan canlısının yapacağı işlerden. Böylesi bir duyarlılık insanlığa dahil. Ama duyarsızlık da bir o kadar insani.
İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir demişti yıllar önce bir düşünür. İnsanın sınıflı toplum yapısını bize en iyi anlatan bir başkası, bu söze sıkıca tutunup hatırlatmıştı. İnsanı anlayıp zararının ve yararının sınırlarını görerek hayata bakmak gerek, hayal kurmaktan fazlasını istiyorsak.
İstanbul’da ve başka yerlerde hayvanların yaşam hakkı için yapılan eylemin büyüklüğü, yine aynı meydanlarda yapılan başka eylemleri hatırlatıp karşılaştırma yapmayı akla getiriverdi. İnsanlık hali. Bu haftasonunda yapılan eyleme katılanların kalabalıklığı, kitlenin içinde belki ilk kez eyleme katılan birçoğunun olması elbette sevindiriciydi. Yine de, sosyal medyada kendini tutamayıp onlarca insan öldürüldüğünde, barış istemek için, Roboskî’yi, başka katliamları protesto etmek için toplanan kitlenin de bu kadar büyük olup olmadığını soranlar oldu. Öncelikler, hangi türün daha kıymetli olduğu gibi tartışmalara girmek buranın konusu değil. Ama şundan kaçış yok, yabancılaşmak da insana özgü, kendi türü öldürülürken sessizce izlemek de; en kararlı tepkiyi topluca göstermek ne kadar insaniyse.
Her gün barış ihtiyacının daha yakından hissedildiğini, ölümlerin durması için çığlıkların yükseldiğini görmek, insanlığımızdan utanmamak için bir sebep. O kadar gurur duyacak bir şey başarmadık henüz belki. Ama elimizde insanlıktan başka tutunacak değer yok.
İnkar etmenin manası yok, gezegene en büyük zararı veren de, elinde en çok canlının kanı olan da bizim türümüz. Kendi türünün, diğer türlerin, doğanın, dünyanın sömürüsü üstüne kurduğu düzenle, binyılların tarihi böyle yazılmış. Bu, gezegeni tüm türler için özgürce yaşanacak bir yer haline getirmeyi becerecek bir tür varsa, onun da insan olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kendi aramızda barışmak ve hep birlikte bir arada yaşamak, insanın yabancısı olamayacağı bir umut.
GÜNÜNYAZILARI








EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer
Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

Erkunt işçileri toplu sözleşme talepleri için mücadele ediyor

‘Dilimizi, kültürümüzü korkmadan yaşamak istiyoruz’

‘Biz yarış atı olmaya karşı ayaklandık’

Evrensel'i Takip Et