7 Ekim mitingi şimdi daha da önemli!
Fotoğraf: Envato
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonunda gazetecilerin tanıklığına başvurulması çerçevesinde komisyona bilgi veren Gazeteci Prof. Mehmet Altan, bugünkü durumla 28 Şubat ortamını basın özgürlüğü açısından değerlendirmiş ve şöyle demiş; “28 Şubat’ta medyada yazı yazabilen birisiydim, bugün o imkandan mahrumum!”
Burada bir sözcük oyunu, bir çarpıtma ya da ironi yok.
Evet demokrasi, özgürlükler ve basın özgürlüğü üstüne kopartılan gürültülü propagandanın etkisinden sıyrılıp baktığımızda, basın bugün 28 Şubat’ta olduğundan daha özgür değildir. Gerçek Sayın Altan’ın ifade ettiği gibidir. Nitekim Başbakan Erdoğan, önceki günkü grup konuşmasında Evrensel’in de içinde bulunduğu yedi gazetenin kongreyi izlemesinin engellenmesini savunurken açıkça; “Yok öyle 25 kuruşa simit; basına engel konamazmış ha!” diye hem özgürlüklerden ne anladığını hem de basın özgürlüğüne nasıl karşı olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek biçimde dünya aleme ilan etmiştir.
Ve bunlar “İleri demokrasi dönemine geçtik”, “Basını baskı altına alan 28 Şubatçıları yargılıyoruz” propagandası eşliğinde, binlerce kişinin TCK 301. Maddeden, yargılandığı yüz dolayında gazetecinin de tutuklu olduğu bir zamanda yapılmaktadır.
Öte yandan “12 Eylül mahkemelerde yargılanıyor” havası yaratılıp bunun için anayasa bile değiştirilirken, AKP Hükümetinin kurduğu Özel Yetkili Mahkemeler ve savcılıkların uygulamaları ancak 12 Eylül cunta döneminin mahkemeleriyle kıyaslanabilir niteliktedir. Çoğu zaman da bu kıyaslamayı yapanlar, “12 Eylül’de bile bu kadar hak-hukuk tanımazlık yoktu!” sonucuna varmaktadırlar.
“Halk iradesi”, “seçilmişlerin önemi” üstüne her vesileyle dokunaklı konuşmalar yapan Başbakan ve AKP önde gelenleri, seçilmiş sekiz milletvekilinin 15 aydır cezaevinde kalmasına göz yumarken şimdi de BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırarak, kendilerinden değilse “seçilmiş düşmanlığında” sınır tanımadıklarını da göstermektedirler.
AKP iktidarı öncesinde “İnançların baskı altına alındığı” üstüne her vesileyle vurgu yapıldığı, “Alevi Çalıştayları” ile Alevilik üstüne kürsülerden şovlar yapıldığı, “Alevi kardeşlerimiz” edebiyatının sınır tanımadığı... Bir zamanda Anadolu’nun yetiştirdiği Büyük Ozan Neşat Ertaş’ın cenazesi için bile Cemevine gitmemek için cenazenin Sünni töreniyle (hükümet baskısı kullanılarak), Alevi örgütlerinin istekleri yok sayılarak, camiden defnedilmesi ancak AKP ikiyüzlülüğü ile açıklanabilirdir. Çünkü Alevi bir kişinin Sünni inançlarına göre defnedilmesi 21. yüzyılda en vahşi diktatörlüklerde bile ayıplanacak bir şeydir. Dahası Başbakan “Dindar nesiller yetiştireceğiz” diye açıkça Orta Çağ’ın din ve mezhep çatışmaları dönemine geri dönüleceğini, kendi inancı dışındaki kesimlere karşı Sünni İslamın üstünlüğünün dayatılacağını açıkça ilan etmiştir. Pazar günkü AKP Kongresi’nde konuk Sünni yöneticilerle yapılan şov, Suriye, İran ve Irak’a karşı girilen mevzi, Başbakan ve Dışişleri Bakanının her yerde Sünni İslam’ın hamisi gibi konuşup davranması bu mezhepçi tutumun açık ifadesi olmuştur. 4+4+4 bu amaçla çıkarılmış, Sünni inancı dışındaki tüm inançları ezecek (baskılayacak) bir “muhafazakar toplum” için çok yönlü girişimler bu amaçla sürdürülmektedir.
Türkiye’nin demokrasi güçleri ve elbette en başta da çeşitli Alevi örgütleri bu saldırılar karşısında direnmeye çalışmakta; “Zorunlu din derslerinin olmadığı”, “Cemevlerinin ibadethane kabul edildiği”, “Diyanetin olmadığı”, “Devletin imam yetiştirip atamadığı” ... inanç özgürlüğünün olduğu, laik bir Türkiye mücadelesi için öne çıkmaktadırlar.
İşte bu koşullarda, yukarıdaki taleplerin (Ayrıntıları haberlerimizde yer alan ve bundan sonra da alacak olan) merkezinde yer aldığı amaçlarla Alevi örgütlerinin, 7 Ekimde Ankara’da düzenleyeceği miting çok önem kazanmıştır. Yüzlerce aydının destek vereceği miting (etrafındaki tartışmalar), bir yandan demokrasi-laisizm, inanç özgürlüğü-laisizm ilişkisinin netliğe kavuştuğu tartışmaları da ileri bir aşamaya taşıyacaktır.
Kısacası 7 Ekim mitingi, Türkiye’nin, halkların kardeş olduğu, her inançtan insanların birbirine tam saygı içinde yaşadığı, herkesin istediği yerde istediği biçimde ibadet edebildiği, Türk’ün Kürt’ün, Alevi’nin, Sünni’nin her milliyet ve her inançtan insanların özgürce ve kardeşçe yaşadığı demokratik bir Türkiye için mitingdir!
Bu yüzden de her tür laisizm kaçkınıyla, sözde demokratlarla, demokrasi güçlerinin inanç özgürlüğü savunucularının, halkların kardeşliğinden yana olanların karşı karşıya geldiği bir miting olacaktır bu.
Bu yüzden demokrasiden, özgürlüklerden yana herkesin de bu mitinge destek vermesi, sadece demokratlık değil aynı zamanda bir insanlık görevidir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00