Yalan rüzgarları

Torba yasa ile ilgili Meclis mesaisi yoğun tartışmalar ve eylemlere rağmen, geçtiğimiz cumartesi günü geç saatlerde tamamlandı.
İşçi ve emekçilerin daha esnek, kuralsız ve güvencesiz çalıştırılmasını öngören bazı düzenlemeler kamuoyunda oluşan tepkiler sonucunda şimdilik yasalaşmadı.
Özellikle “deneme sürelerinin uzatılması”, “denkleştirme” ile “uzaktan ve evden çalışma” gibi, uygulanması durumunda büyük hak kayıplarına neden olacak maddeler, muhtemelen seçim sonrasına bırakılarak, torba yasadan son anda çıkarıldı.  
Torba yasaya kadar, hiçbir yasal düzenlemenin bugüne kadar bu kadar yoğun övgüyü ve eleştiriyi bir arada almadığını söylersek abartmış olmayız. Bu cümle pek çoğunuza şaşırtıcı gelebilir. Ancak iki buçuk aylık torba yasa sürecini yakından takip edenler, bu ifadenin ne anlama geldiğini çok rahat anlayacaklardır. Bütün bu süreç içinde yaşanan gelişmeler, gösterilen ya da gösterilmeyen tepkiler, kimlerin hangi safta yer aldığını, torba yasayla getirilen düzenlemeleri kimlerin alttan alta desteklediğini gösterdi.
Daha önceki benzer emek karşıtı yasal düzenlemelerde olduğu gibi, torba yasa konusunda da hükümet yetkilileri, Çalışma Bakanlığı, sermayenin görüntülü ve yazılı basını, yandaş gazete ve İnternet siteleri kitlelere büyük ölçüde yanıltıcı ya da eksik bilgiler vererek onları istenilen şekilde yönlendirmeye ve desteklerini almaya çalıştılar.
Torba yasa düzenlemelerinin özellikle emekçileri ilgilendiren bölümleri ile ilgili olarak geçtiğimiz iki buçuk ay içinde deyim yerindeyse tam bir “yalan rüzgarı” esti. Yıllardır sermaye lehine yapılan yasal düzenlemeler ve verilen destekler yetmemiş olacak ki, söz konusu yalan rüzgarı kelimenin tam anlamıyla bir fırtınaya dönüştürülüp, emekçilere doğru sert bir şekilde estirilmeye çalışıldı.
Türkiye kamuoyu, hem adının uzunluğuyla, hem de kapsamlı içeriğiyle Guinness rekorlar kitabına girmeyi hak eden torba yasadaki düzenlemelerin neler getirdiğini, hükümet ve bilumum yandaşlarının mı, yoksa sendikalar ve emek örgütlerinin mi haklı olduklarını çok geçmeden görecek elbette.
Tıpkı SSGSS sürecinde olduğu gibi, torba yasa düzenlemeleri ile ilgili olarak da kimlerin halkın gözünün içine baka baka yalan söylediğini, kimlerin gerçeğin peşinde olduğunu toplumun önemli bir bölümü ne yazık ki yine yaşayarak öğrenecek.
Torba yasa ile ilgili olarak yaratılan olumlu atmosferi, özellikle işçiler, kamu emekçileri ve gençlerin aleyhine olan düzenlemelerin ana akım medya tarafından nasıl çarpıtarak verildiğini hepimiz gördük.
Sahibinin sesi sermaye medyası, gerçek ve doğru bilgilerin çarpıtılması, gerçeklerin ‘olduğu gibi’ değil de, istenildiği şekilde verilmesi konusunda bir yarışma düzenlense, bütün ödülleri silip süpürecek kadar başarılı bir performans sergiledi.
Sermaye medyasına kızmak sonucu değiştirmediği gibi, toplumda giderek yaygınlaşan yaşananları kabullenme ve sermayenin durmak bilmeyen saldırılarına “alışmak” gibi hastalıklı durumun yayılmasını da engellemiyor.
Bu aşamada sendikalar ve emek örgütlerinin içinde bulunduğu durum ve gündemdeki yeni saldırılar (kıdem tazminatlarının kaldırılması, bölgesel asgari ücret, özel istihdam büroları vb.) karşısında ne yapacakları, yeni saldırılar karşısında nasıl bir örgütsel kararlılık sergileyecekleri ya da bu gelişmelere karşı bir ortak mücadele programlarının olup olmadığı önem kazanıyor.  
Sadece gündemdeki yasal değişiklikleri değil, genel olarak herhangi bir konudaki değişikliklerden olumsuz etkilenecek kesimleri kandırmak adına estirilen “yalan rüzgarları”nın önüne geçmek, yıllardır emekçilerin haklarına yönelen saldırı fırtınasını tersine çevirmek çok önemli.
Sendikalar ve meslek örgütleri başta olmak üzere tüm emek örgütleri, karşılarındaki organize “yalan cephesi”ne karşı, sadece üyelerini değil, tüm toplumu gerçek ve doğru bilgiler üzerinden bilgilendirmek, bunun üzerinden emekçileri örgütlemek ve harekete geçirmek gibi önemli bir sorumlulukla karşı karşıyalar.