Yorum’lu’yorum
Uluslararası Para Fonu’na cep harçlığı verebilecek düzeye erişmiş ülkemde yorumculuk iyi para getiriyor. Getirsin yani. Zam üstüne zam; onun da üstüne gam binerken bir şey de para getirsin yani, bunun dar ve durağan gelirliye bir yararı olmayacaksa da. Ne ki, her tür yorumcunun içinde ayaktopu yorumlayan adamlar daha bir önde gidiyor. Genellikle eski topçulardan oluşan yorumcuların en çok kazananlar oldukları da yazılıyor, çiziliyor, söyleniyor. Her zaman olduğu gibi varsılın parası yoksulun çenesini yoruyor; bu da böyle sürüp gidiyor.
“Olsun, ne yapalım” diyerek de geçiştirilemiyor bu çene yoran varsıllık. Çünkü, bunca paraya karşılık dişe dokunur bir şey yaptıkları yok bu çakma varsılların. Böyle olunca da “Gözüm yok; ama niye olsun” başkaldırısı kaplıyor insanın içini ve de dışını. Evet!.. Gözümüz yok; ama niye olsun, dar ve durağan gelirli zammın gamıyla ezilip büzülürken? Birileri varsıllaşırken ülke güllük gülistanlık olmuyor ki varsın olsun diyebilelim. Bu varsıllığın ve kendi yoksulluğunun nedeni olan ayaktopu izleyicisi de bilinçlenmiyor, uslanmıyor üstelik. Kadınları ve çocukları da aralarına alarak giderek ilkelleşiyor. Demek ki bunca ederi olan onca yorumları dinleyen, anlayan ya da takan yok bu ülkede. Onlar döktükleri paranın karşılığını kırarak, dökerek, yıkarak, yakarak alma derdinde. Yorumcular köşesinde de körler sağırlar, birbirini ağırlar durumu var anlayacağınız.
Aslında akcamın hemen her köşesinde herkesi eğitme(!) derdinde görünen bu insanlar bilgilerini, görgülerini, deneyimlerini çayır çimen üzerinde gösterseler de ağacı yaşken eğme çabasında olsalar belki daha bir anlam kazanır yaptıkları ya da yapacakları. Yani, yüreklerini koyuverseler ortaya da iniverseler yeryüzüne, gösteriverseler her bir şeylerini. Nerdee!.. Masa başında, hele de kamera karşısında, oturduğu yerde onca parayı götürmek varken, açık havanın yaz sıcağında, kışın soğuğunda, yağmur ve karın ıslaklığında ona buna söz anlatmanın gereği ne ola ki!.. Öğrenmek isteyen geçsin akcamın karşısına işte. Her yaşa açık açık öğretim.
Akcamın yorumcularına ödenen paranın ağırlığından mıdır nedir, yapımcılar, izlencelerini daha eğitici duruma getirmeyi hiç düşünmüyorlar. Oysa, kimi değişiklikler eğlenceli de yapabilir bu izlenceleri. Hani, 4+4+4’ün ilk dördünün başında öğretimden çok oyuna ağırlık verilecekmiş, eğlendirerek öğretilecekmiş ya her bir şey… Onun gibi... Örneğin, oturdukları yerden ve bol keseden öğüt dağıtanların yanına bir de Türkçe eğitmeni, öğretmeni, yorumcusu, uzmanı, yani ne denilirse artık, öyle biri oturtulsa; o da yorumları dil bilimsel açıdan yorumlayıverse… Şunu dedin, bunu demedin, onu yanlış dedin gibisinden… Hoş olur. Ayaktopu bilgileri yanında, dil bilgileri de gelişmiş, geliştirilmiş, genişletilmiş olur da, dil çok da önemli değildir giderek Amerikanca konuşulan ülkemde. Oysa, bir ulusu yok edeceksen, önce dilini yok edeceksin demiş bilenler.
Yorumculuğun parasal albenisine kapılıp emekli polis ve eski hakem sanına ulaşmış Bünyamin Gezer, karakol nöbeti yerine Futbol Ateşi nöbeti tutmaya başladığında konuşamayacak denli çok mutluydu. Şimdilerde nerelerde gezeceğini iyi biliyor ve masa üzerindeki yeşil alanda güle oynaya dolaşıyor. Gezerken de, “Takımlar arasında çok büyük güç dengesi yok” diyor; ama önceki işinde denetimsiz (kontrolsüz) güç kullanması gibi dengesiz bir söz ettiğinin ayırdında olamıyor. İşte bu denetimsizliğin ve dengesizliğin ayırdında olacak bir dilci olsaydı orada, çalardı düdüğü, çekerdi hiç değilse bir sarı kart “Hooopp Gezer, o sözde ne gezer?” diye patlayıverirdi. Sonra da gezinip dururdu Gezer’in sözü üzerinde: “Ne yokmuş iki takım arasında? Güç dengesi mi? Çok mu yokmuş? Olmayınca ne olmuş? İyi de ne varmış? Denk miymiş bunlar? Ya da neymiş? Ne olmuş yani? Ne?” Tartışma; hele de kavga için can verecek durumda olan yapımcılar ellerini ovuşturmaz mıydı böyle bir çıkış karşısında. Hele de Ahmet Çakar’a, Erman Toroğlu’na yapıldığında…
Hürriyet’te yazan O.C., Can, Orhan Can da bir dil uzmanından yardım almış olsaydı mecburen ile zorunda kalmak arasında bir anlam dengesizliğinin olmadığını bilmek zorunda kalırdı. Mecburen de olsa. “Fernandes, yine mecburen gol atmak zorunda kaldı” diye yazarken bu iki sözcüğün anlamca aynı, kökence ayrı olduğunu öğrenir, dengesiz, denetimsiz bir dil kullanmamış olurdu.
Görüldüğü gibi bu sözler para ediyor bu ülkede. Hem de ne çok.
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/284405.jpg)
Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz
İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.
Türkiye’de siyanür kullanılan 24 maden var. Bunların 10’u fay hattı üzerinde.
![İliç: Madenciliğimizin fotoğrafı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/256045.jpg)
İliç: Madenciliğimizin fotoğrafı
![“Üç aya yakın süre geçti, İliç komisyon raporu hâlâ gelmedi”](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/261948.jpg)
“Üç aya yakın süre geçti, İliç komisyon raporu hâlâ gelmedi”
![Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284338.jpg)
Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal
![Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/254547.jpg)
Evrensel'i Takip Et