Kurumsallaşma
Kulüp yöneticileri sık sık; istikrarlı bir grafiğe ve kalıcı başarılara ulaşabilmek için güçlü bir yönetimsel yapıya sahip olmanın önemine vurgu yapıp bu bağlamda kurumsallaşmanın zorunlu olduğundan söz ederler. Kurumsallaşmayı en öncelikli hedef olarak görüp bu yönde çalıştıklarını söyleyen yöneticiler de vardır, kurumsallaşmayı tamamladıklarını iddia eden yöneticiler de...
Tabii kurumsallaşma deyince öncelikle; herkesin kendi görevini, sorumluluğunu bilip bunları aksatmadan yerine getirdiği ve hiç kimsenin bir başkasının işine müdahalede bulunmadığı bir yönetim mekanizması akla geliyor...
Peki kurumsallaşma söylemlerinin en çok dile getirildiği kulüplerimizde işler nasıl yürüyor?..
Örneğin Aziz Yıldırım konuşmalarında, Fenerbahçe’nin bu konuda büyük bir mesafe katederek artık ciddi bir kurumsal yapıya kavuştuğuna dikkat çekiyor. Ama uygulamalara baktığımızda kurumsallıkla hiç de bağdaşmayan eylemlerin, söylemlerin aynen sürdüğünü görüyoruz.
Aziz Yıldırım’a, takım kadrosunu belirlerken teknik direktöre müdahale edip etmediği sorulduğunda, “O kadar para harcayacağız, o kadar emek verip oyuncu transfer edeceğiz, sonra takım kurulurken hiç fikrimizi söyleyemeyecek miyiz yani” şeklinde karşılık veriyor. Kurumsal bir yapı olduğunu iddia ediyorsan elbette söyleyemezsin, söylememelisin. Değil direkt olarak dolaylı yoldan bile teknik konulardaki düşüncelerini teknik direktöre iletemezsin. Nasıl ki teknik direktör sizin işinize karışamazsa siz de onun işine karışamazsınız, karışmamalısınız...
Teknik direktöre müdahalede bulunmak, futbolcuların gözünde teknik direktörü itibarsızlaştırmakla kalmaz, ona karşı bir güvensizlik ve inançsızlık duygusu da yaratır. Yöneticilerin tavsiye, öneri ya da talimatları doğrultusunda hareket eden bir teknik adam bir süre sonra öz saygısıyla birlikte öz güvenini de yitirir... Bu tür müdahaleler, masum ve iyi niyetli girişimler olarak kabul edilse bile hiç istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Nitekim çoğu zaman da doğuruyor.
Teknik direktör sizin parlak(!) fikirlerinizi öğrenme ihtiyacı hissedip de size danışırsa, işte o zaman eteğinizdeki taşları doya doya dökebilirsiniz!..
Yine Aziz Yıldırım, Alex kriziyle ilgili olarak havaalanında ayaküstü “spontane” basın toplantısı yapıyor. Ne tesadüf ki tam da Fenerium mağazasının önünde. Kurumsallaşmış bir kulübe yakışır cinsten!.. Alex krizi belli ki tepesini attırmış. Lafını esirgemiyor. Öfkesini ve tehditlerini de... Sırasıyla herkese ağzının payını veriyor. Alex ile aralarında geçen konuşmayı ispatlamak adına tercümanı tanık göstermesini de kurumsallaşmanın gereği sayabiliriz!.. Kurumsal bir yapının başkanı olarak, söylediklerinin doğruluğundan hiç kimsenin en ufak bir şüphe dahi duymamasını istiyor elbette...
Aziz Yıldırım, Alex’in kendisiyle konuşurken bacak bacak üstüne atmasından da büyük rahatsızlık duymuş. Anlaşılan, bu hareketten Alex’in kendisini ciddiye almadığı sonucunu çıkarmış. “Bizim adetlerimiz arasında büyüklerin yanında bacak bacak üstüne atarak oturmak yoktur” diyor. Alex’in farklı bir kültürün insanı olduğunu ve onun kültüründe bu tip hareketlerin saygısızlık ifadesi şeklinde algılanmadığını bilmiyor mu Yıldırım?.. Amaç, Alex’i itibarsızlaştırmak olunca belden aşağısı da dahil olmak üzere her türlü vuruş serbest şimdilerde. Arada, Alex’in kulüpten 1 lira bile alacağının kalmadığını söylemeyi de -yine tercümana onaylattırarak- unutmuyor. Sanki Alex parasal konulara girmiş ve alacağı kaldığını iddia etmiş gibi...
Zaten daha en başında, Alex’in yazdığı ve bırakın ciddiye almak, dikkate almaya bile değmeyecek içeriğe sahip bir ‘tweet’in, yeterli kurumsallık düzeyine ulaştığı iddia edilen bir kulüp için bu denli sarsıcı etki yaratması tuhaf değil mi?..
Tersten şöyle de sorulabilir: Alex, karşısında gerçek anlamda kurumsallaşmış bir kulüp ve bunun gerektirdiği şekilde muhatap olabileceği bir kişi ya da birim bulunduğuna inansaydı, sıkıntılarını, sorunlarını ergen çocuklar gibi ‘tweet’ler aracılığıyla dile getirir miydi?..
Galatasaraylı yöneticiler ve teknik direktör Fatih Terim de yeri geldiğinde kulüplerinin artık ciddi bir kurumsal yapıya kavuştuğundan gururla söz ediyor. Ama bu nasıl bir kurumsallıksa, geçtiğimiz hafta içinde bir radyo programına katılan Yönetim Kurulu Üyesi Semih Haznedaroğlu, takımın ve oyuncuların performansına yönelik ayrıntılı teknik değerlendirmelerde(!) bulunmaktan kaçınmıyor... Yok Melo’nun hemen toparlanması gerekiyormuş, yok frikikleri Selçuk kullanmalıymış... Radyo programında bunları söyleyen, kamuya açık olmayan mekanlarda kim bilir neler söyler?..
Madem ki kurumsallaşmaktan söz ediliyor, o zaman yöneticilerin görev ve sorumluluk alanlarını bilmeleri ve buna göre davranmaları, konuşmaları gerekiyor. Kurumsallaşmasını tamamlamış bir futbol kulübünde, teknik işlere burnunu sokmaya kalkışan ya da teknik direktörlüğe heveslenen yöneticilere kesinlikle izin verilmez. Bu tür müdahalelerin hem kulüp, hem yöneticiler hem de teknik adamlar açısından saygınlık ve güven yitimi anlamına geldiği bilinir...
Ama bizim kurumsallaşma anlayışımız biraz değişik. Yöneticilerin, teknik konularla ilgili olarak görüş bildirmesinde pek bir sakınca görülmüyor. Kendimize özgü bir kurumsallaşma modeli yaratma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz...
Evrensel'i Takip Et