Radyo günleri
Bir zamanlar herkes radyo dinlerdi. Eskişehir’de yaşadım ben çocukluğumun ilk 7 yılını. Bizim evde de radyo dinlenirdi. Benim ilk gördüğüm radyo bir koca makara parlak teldi. Annem bu telleri karıştırıyor, tarıyor ara sıra bir yerini işaretliyordu. “Bir istasyonumuz daha oldu” diyordu babam geldiğinde. “Kahireyi buldum.” Bazan da Viyanayı buluyor olmalı ki, baygın bir valsi dinliyordu, gece yarısı. Babaannem bize uğradığında, “Kuzum gelin” diyordu, “Bizim radyo diye bir istasyon var, onu ara vaktin olunca.”
Ben bizim tel makarasını herkesin radyosundan daha gelişkin bir model sanıyordum. Babam elektrik elektronik okumuş da, radyomuzu kendi yapmış. Sonra bizim gelişkin radyoya eski bir radyonun kutusunu getirdi dayım. Konsolun üzerinde herkesinkine benzer bir radyo yer aldı böylece.
İstanbul Radyosunun bir zamanlar Büyük Postanede “Alo Alo burası İstanbul Radyo postaları” benzeri bir anonsla başladığı söylenir. Ankara’da ilk radyoculardan biri Ercüment Behzat Lav’dır. Varlıklı arkadaş evlerinden plaklar toplar, bazen çalmak kısmet olmadan “Ercümentciğim arkadaşlar geldi, şu plağı geri alayım, artık yarın çalarsın” diye geri vermek zorunda kalırmış.
Bizim radyo günlerimizin en heyecanlılarında Eşref Şefik güreşçilerimizin rakiplerinin sırtlarını santim santim mindere yapıştırmalarını anlatırdı. Yorulduğunda sütünü içmek için izin isteyip mola verirdi. Kimi zaman Torosların “boğaz havalarını” kimi zaman Karadenizin kemençecilerini, tulumcularını dinlerdik “Yurttan Sesler”de. Gün geldi Yurttan Sesler Korosu stüdyoları için eylem yaptı.
Şimdi de yine tüm TRT çalışanları adına, Türk Haber-Sen, Birlik Haber-Sen, KESK Haber-Sen’den 4 Ekim 2012 Perşembe günü saat 13.30’da gerçekleştirilecek eylem haberi geldi. “4 Ekim Perşembe günü biz TRT çalışanları, sizleri sanatçılarımızla, sazımızla, sözümüzle Radyoevi’nin önünde bekliyoruz. Açık havada gerçekleştireceğimiz radyo programımızda korolarımızdan şarkılar, türküler eşlik edecek söyleyeceklerimize herkesi sesimize ses katmaya radyoevimizin önüne davet ediyoruz” diyorlardı. Aralarında olamadım ama seslerini aktarmalıyım:
“Radyoevimizi Vermiyoruz
Kentlere kimliğini veren kimi yapılar, toplumun belleğidir.
TRT İstanbul Radyosu binası da, 1949’dan beri bu kişilikli binalardan biridir.
Burası radyo binası olarak tasarlanmış, özel bir mimariye sahip, kentin ve Cumhuriyet Türkiye’sinin sembol yapılarından biri.
Türkiye’nin kültür tarihinin yaşandığı koridorları, ülkenin en önemli sanatçılarına okul olmuş stüdyoları, en güçlü kalemlerimizin oyunlarının provasının yapıldığı odaları çıkarıp atmak istiyorlar bu toplumun belleğinden.
Duyduk ki Radyoevimiz, Birleşmiş Milletlere verilmek isteniyormuş.
Dünya Kültür Mirası listeleri hazırlayan Birleşmiş Milletler, nasıl bir kültür hazinesinin üzerine oturmak istediğinin farkında mı?
Daha bir yıl önce UNESCO’nun 13 Şubatı “Dünya Radyo Günü” olarak kabul ettiği bir ortamda, Birleşmiş Milletler, İstanbul Radyoevi’nin boşaltılmasını, koca bir tarihin, koca bir kültürün kapının önüne konulmasını nasıl açıklayacak?
Tarihimizi, kültür belleğimizi yok edemezsiniz!
Biz Radyoevimizi vermiyoruz!
Radyoevimiz bizim de evimiz” deyin, “Kültür belleğimizi yitirmek istemiyoruz” deyin.
Bu mücadele hepimizin mücadelesi…”
Size bir de müjdem var, ülkemizde son yıllarda büyük ilgi görmeye başlayan mücevher değerindeki lüks kalemlerin artık bir mağazası olacak. 100 avro ila 40 Bin avroluk kalemlerin satılacağı mağazaya 45 binle 60 bin avroluk kalemler için özel sipariş verilebilecek. Bu dükkanda gümüş ve altın kaplama, pırlanta ve elmasla süslü ve sınırlı sayıda üretilmiş özel koleksiyon kalemler de yer alacak. Calligrane bu özelliğiyle bir “Kalem Kuyumcusu” sayılıyor.
“İş adamlarının, sanatçıların, politikacıların, koleksiyonerlerin, yazmayı ve kalemi seven sadece yazı gereci olarak görmeyen herkesin ilgisini çeken” bu kalemler benim ve arkadaşlarımın pek umurunda değil. Bizim isteğimiz yalnızca düşünce ve ifade özgürlüğü.
Bildiririz.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp
Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.
Evrensel'i Takip Et