Tencere dibin kara
Savaş hakkında ne denir ki? Kalmış mıdır söylenmedik söz... “Bizi birbirimize düşüren hangi Tanrı” diye başlamıyor mu Homeros Troya Savaşı’nı anlatmaya?
Tragedyalar, masallar, şiirler, romanlar, türküler... Savaş üstüne, savaşa lanet eden... “Savaşa uzak değiliz” diyor Başbakan... Savaşa yakın, bize uzak bir Başbakan... “Evet” diyen diğerleri gibi...
Nice “savaş” düşkünü vardır tarihte, “demokrasi”den, “vatan”dan, “özgürlük”ten dem vuran. Halklarına “daha güzel bir dünya” vadeden. Verebildikleri tek şey; 1 metreye 2 metre bir toprak parçası savaşa sürdükleri yurttaşlarına...
Ve ne yazık; “genel olarak savaşa karşı olmak”tan söz etmiyoruz bugün. 30 yıldır süren “iç savaş”ın “dışarı”ya taşınmasından söz ediyoruz. Her yıl çıkardığı savaş tezkeresini bu kez Suriye topraklarını kapsayacak şekilde genişletti Meclis... Hedefte Suriye Hükümeti kadar, Suriye’deki Özerk Kürt Bölgesi’nin olduğunu anlamak zor değil.
“Bu millet yeri gelmiş, kıtalar arası savaşları görerek, savaşarak bugünlere gelmiştir” diyor Başbakan. Kimin kazandığının acılar ölçüsüyle bir önemi yok gerçi ya; hatırlatalım yine de... “Öle öle çekildi” bütün o topraklardan bu millet... Sadece fetihleri söylüyor şimdiki hatipler!
Yüz binlerle, milyonlarla insan; öldü, sürüldü, yok edildi... Osmanlı’nın yükselişinden dem vuranlar, büyük çöküşün yarattığı büyük acılardan haberdar mı?
Yemen’den, Trablus’tan, Hicaz’dan, Galiçya’dan... Bütün cephelerde bu halkın evlatlarını ölüme sürerken, geride 15’lik delikanlıları bırakmadıklarını hatırlarlar mı?
Ne denir ki savaş hakkında? Esip gürlemesi kolay; “Yerle bir ederdik Suriye’yi...” diyor bir Bakan... O yerle bir “ettiğiniz, edeceğiniz” yerlerde insan var... Kurtarmaya gittiğiniz insanlar! Hem, ya bizim yerle bir olacak şehirlerimiz?
Bu savaş bizim değil. Bu savaş bizim için de değil. Sınırın öte yanı kardeşlerimiz bizim. Nusayri Arap kardeşlerimiz, Sünni Arap kardeşlerimiz, Kürt kardeşlerimiz, Hıristiyan kardeşlerimiz... Suriyeli kardeşlerimiz kısacası...
Kimin çıkarı için, kimi öldürmeye gideceksiniz? Ne hakla!
“Bizim can damarımıza bastıkları zaman, orada biz de sulhu konuşamayız. Gayet güzel ifadeyle ‘Hazır ol cenge sulhu salah istiyorsan’ denirken, yeri gelir o zaman da cenk, barışın anahtarı olur” diyor Başbakan. İnanacak mıyız?
“Esad rejimi ve onu destekleyenler...” diye ithamlar havada uçuşuyor. Meclis kürsüsünde bile soruyor hatip; “Esad’dan yana mısın, Türkiye’den mi?”... Savaş bu demek işte! Sadece cephede sürmüyor savaş. Cephe gerisi de savaşa hazırlanıyor.
“Tarafınızı belirleyin” diyor kürsüdeki hatip; Türkiye’ye koyup bir tarafa... Türkiye babasının tapulu malı; çıkarları onun iki dudağı arasında sanki. Türkiye için, Türkiye’de yaşayanlar için barış, diyoruz oysa... Suriye’de yaşayanlar için de elbette...
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak kesin konuşuyor: “Türkiye’nin Osmanlıcılık heveslerini yanlış buluyoruz. Suriye’deki Kürtlerin özgürlüklerine karşı çıkmasına sonuna kadar direneceğiz. Sadece karşı çıkacağız demiyorum. Eğer Türkiye orada Kürtlerin özerk bölgesini işgal etmek amacıyla bir askeri operasyon düzenlerse biz hepimiz karşısında yer alacağız. Gerekirse tankların önüne geçeceğiz”.
Sonuna kadar haklı. Çünkü kardeşlik, bu ülkeyi yöneten zihniyetin sandığı gibi “Türkler” ve “Sünniler”den ibaret değil. Kürtler bu ülkenin yurttaşıysa, Irak’ta, Suriye’de özerk bölgelerinde yaşayan Kürtler de bizim kardeşimiz. Araplar bu ülkenin yurttaşıysa, Araplar da ister Sünni olsun, ister Şii, ister Nusayri, bizim kardeşimiz. Sünni Araplar da; Türkmenler de kuşkusuz. Açıkça “mezhep” ve “etnik köken” siyaseti yapılırken, hesap sormak, kardeşimizin yanında durmak, ona çevrili silahların önüne geçmek de hakkımız, görevimiz.
AKP zihniyetinin sıklıkla ifade ettiği gibi “barış” deyince Esadcı olmaz kimse. Ama başkalarının savaş isteyenler de, Amerikan çıkarları için neden bu kadar heveskar olduklarını açıklasınlar bir zahmet...
“Esad muhalif gösterilere izin vermiyor” diye başlamıştı Suriye yönetimini hakkındaki propaganda; oysa barış isteyenlerin üzerine gaz bombaları atılıyor, plastik mermilerle müdahale ediliyor bu ülkede.
Demokrasi mi demiştiniz? Barış isteyene polisin saldırdığı, Meclis kürsüsünde bile “ihanet” ile suçlanabildiği bir demokrasi!
Tencere dibin kara, seninki benden kara demokrasisi!
Ele verir salkını, kendi yutar salkımı demokrasisi!
Yine de bazen çok doğru konuşuyor sayın Başbakan. Canı gönülden katıldığımız tanımlar yapıyor. Onun bir sözüyle bitirelim; şu kentsel dönüşüm yıkımlarını başlattığı günkü konuşmasından: “Kendi halkına, kendi şehirlerine, kendi mirasına değer vermeyen, kendi yerleşim yerini bombalayan böyle bir anlayışın tek bir tanımı olabilir. O da devlet terörüdür”.
Evet, sayın Başbakan öyledir! Devlet terörü budur!
Evrensel'i Takip Et