Ankara mitinginin işaret ettiği!
Fotoğraf: Envato
Ankara’da çeşitli Alevi örgütleri tarafından “Laik ve demokratik Türkiye için Eşit Yurttaşlık Hakkı” adı altında Pazar günü yapılan ve 150 binden fazla kişinin katıldığı miting kitleselliği, bundan da öte “öne çıkan talepleri” bakımından önemli sonuçlar çıkarmaya değer bir miting olmuştur.
Eğer bir ülkede bir azınlık mezhep bir mitingle taleplerini ifade etmek istiyorsa, olağan olan azınlık mezhep mensuplarının, çoğunluk mezhep mensupları ile eşitlik isteyip “mezhepçilik yapması”dır. Yani konumuz itibariyle olağan olan, Alevilerin devletin kendilerine diyanette yer vermesini, dedelere maaş bağlanmasını, cemevlerinin hükümet tarafından yapılmasını,… istemesidir! Tıpkı AKP’nin Alevilere öğütlediği gibi!
Ancak Türkiye’nin Alevileri, Ankara’daki son mitingleriyle, bunu yani hükümetin mezhepçi politikalarına karşı Alevi mezhepçiliği yapmayı reddederek, “Laik ve demokratik bir Türkiye’de eşit yurttaşlık” talebinde ısrarlı olduklarını göstermişler; zorunlu din derslerinin, diyanetin olmadığı, devletin din işlerine karışmadığı bir Türkiye talebini öne çıkarmışlardır. Böylece de Alevi yığınları; AKP Hükümeti’nin Alevilere, diyanetten pay vererek, dedelere maaş bağlayarak, din derslerine Aleviliği de ekleyerek Alevileri “Alevicilik çizgisinde”, dolayısıyla ülkeyi yönetmenin, siyasetin dışında tutma, küçük rüşvetlerle Alevileri yedekleme girişimlerine “hayır” demişlerdir.
Mitingde, “Devletin Alevisi olmayacağız”, “Diyanet kaldırılsın”, Cemevleri ibadethane sayılsın!”,”Devlet inançları tarif etmesin!” gibi demokrasi ve laisizm için olmazsa olmaz talepler öne sürülmüştür. Yine Arap Alevilerinin “siyah bir pankartla” mitinge katılıp “Yeter artık savaş son bulsun!” diyen pankartlar taşımaları, Alevilerin öne çıkan kesimlerinin mezhepçilik değil tersine AKP merkezli öne çıkarılan mezhepçi, ayrımcı politikalara karşı halkların kendi kaderini tayin hakkı çizgisinden de karşı duran bir açıdan taleplerini belirlediklerinin ifadesi olmuştur. Mitingde öne çıkan başlıca iki talebin “eşit yurttaşlık hakkı” ve “barış” olması elbette Alevilerin sorunu nasıl ileriden ele aldıklarının da göstergesi olmuştur. Üstelik “barış” talebi “Suriye ile savaş politikasına hayır demeyi” de aşarak “Kürtlerin taleplerine yanıt verilerek Kürt sorununun barışçı çözümünü” de içerecek biçimde geniş tutulmuştur.
Şu çok açık ki AKP Hükümeti, Kürtleri ve Alevileri gözden çıkarmıştır. Ve şimdi, yüzde 70’lik Sünni-Türk çoğunluğu yedekleyip onların baskısıyla, “mezhepçi ve milliyetçi”, “dindar, muhafazakar toplum” oluşturma, bölgedeki Sünni rejimlerle de yakınlaşarak “bölgesel güç” olma stratejisiyle ABD ve batı emperyalizminin Şii-Sünni çatışması ekseninde bölgeyi yeniden biçimlendirme stratejisine bağlanmak “tek seçeneği” olarak kalmıştır. Ne var ki, masa üstünde pek de mantıklı görünen bu hesabın tutması hayatın gerçekleri karşısında o kadar kolay değildir. Çünkü yüzde 70 gibi yüksek orandaki Sünni-Türk kesim “muhafazakarlığa” yakın dursalar da bu tür bir mezhepçi ve şoven milliyetçi bölünmenin Türkiye’yi parçalayacağı, bugünkü dünya koşulları içinde ayakta durma şansının kalmayacağını algılayacak, bin yıllık bir arada yaşama alışkanlığından beslenen bir sağduyuya sahiptir.
Bu yüzden de Suriye’de tutmayan; Kürtleri yedeklemekte tutmayan, Alevileri bölmekte tutmayan AKP’nin masa başı hesabı Sünni-Türk çoğunluğu peşine takma planında da tutmayacaktır.
Tersine böyle burnunun dikine gitme tutumu, AKP içinde ve tabanında da kaçınılmaz biçimde giderek derinleşen çatlaklara yol açacaktır.
Ankara’daki Alevi örgütlerinin düzenlediği miting, bu kesimin, Türkiye’nin Alevilerinin inanç özgürlüğü sorunlarını ancak demokrasinin geliştirilmesi ve laisizmin gerçek anlamda uygulanmasıyla aşabileceklerini fark ettiklerini göstermektedir. Belki bugün bunu fark eden Aleviler henüz mücadelenin en önündekilerdir. Ancak “kristalleşme” ve yönelişin giderek bir güce dönüşmesinin bu talepler etrafında olacağı da bugünden görülebilmektedir. Bu yüzden de bugün mücadelenin önünde yer alan Aleviler, bu taleplerinde ısrar ettikleri ölçüde sadece en geniş Alevi çevreleriyle değil ama Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen, barış isteyen Kürt siyasi güçleriyle, demokrasi güçleriyle, Sünni-Türk ama Türkiye’nin barış içinde demokratik bir ülke olmasını isteyen azımsanmayacak büyüklükteki kesimlerle de birleşeceklerdir. Aksi halde Hükümet, Türkiye’yi dindar-muhafazakar toplum yapma ideali uğruna Ortaçağ değerleri etrafında bir iç kargaşaya sürükleyecek bir yola girmiştir. Ve bu yolda da Hükümetin müttefiki; en gerici, 12 Eylül kalıntısı Türk-İslam sentezci çevreler, Ortadoğu’yu Şii-Sünni çatışması ekseninde düzenlemeyi planlayan ABD’dir, İsrail’dir.
Bu açıdan bakıldığında “Ankara mitingi yakın tarihimizde dönüm noktalarından biri olacak işaretler ortaya koymuştur” demek gerçeği ifade etmek olur.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00