Merkel bir daha Atina’ya girebilecek mi?
Fotoğraf: Envato
Atina sokakları önceki gün “Merkel Raus!” (Merkel Defol!) sloganlarıyla inledi. Bugüne kadar ABD başkanlarının bir ülkeyi ziyareti sırasında yaşanan görüntülere şimdi de Almanya başbakanının gezileri eklenmiş bulunuyor.
Olağanüstü güvenlik önlemleri, gösteri yasakları, protestolar, polisin eylemcilere saldırısı, gözaltılar... Hepsi önceki gün Merkel’in kısa Atina ziyareti sırasında yaşandı. Bir süre önce de benzer bir protesto Madrid’de yapılmış, ancak bu kadar yankı yaratmamıştı.
Yunan halkının Merkel’i güçlü bir şekilde protesto etmesinin haklı ve anlaşılır nedenleri var.
Çünkü; Merkel, daha doğrusu Alman sermayesi iki yılı aşkın bir süredir Avrupa Merkez Bankası ve AB Komisyonu eliyle Yunanistan’a dayatılan acı reçetelerin, özelleştirmelerin, işten atmaların baş mimarı.
Dayatmalar, kısıtlamalar önce onun ve bakanlarının ağzından çıkıyor.
Hal böyle olunca, izlenen politikalar sonucu işten atılan, maaşı düşürülen, yoksulluk içine sürüklenen Yunan işçilerinin ve kamu çalışanlarının, ilerici parti ve örgütlerinin Merkel’e karşı gerçekleştirmiş olduğu protestolar, bugüne kadar AB politikalarına karşı verilen mücadelenin devamı niteliğinde. Ama; Merkel sokaktaki Yunan emekçilerinin haykırışına kulak tıkayarak, görmezlikten gelerek bugüne kadar defalarca kez tekrarlanmış klasik tutumunu sürdürdü: Reformlara devam edildiği takdirde, yardımlar devam edecek.
Yani; etkili protestolar Merkel’in, dolayısıyla Almanya sermayesinin Yunanistan politikasını değiştirmedi, tam tersine daha da hırçınlaştırdı.
Öyle anlaşılıyor ki; Yunan emekçileri de bundan sonra AB’ye ve onun temsilcilerine karşı bundan sonra çok daha sert ve keskin bir mücadele sürdürecek, talepler dile getirecek. Bu nedenle Yunanistan’da AB’nin dayatmalarına karşı verilen mücadele hızını kaybetmeden sürecek.
Almanya’da buna öfkelenen sermaye basını ve hükümet partiler, dünden beri Yunan emekçilerinin saflarında gösterilere katılan Sol Parti Eşbaşkanı Bernd Riexinger’i hedefe koymuş, saldırıyor. Gerekçeleri de “Nasıl oluyor da Federal Meclis’te grubu bulunan bir partinin başkanı Alman karşıtı gösterilere katılabiliyor!”
Sadece, muhafazakar ve liberaller değil, sosyal demokratlar da Riexinger’in Sintagma Meydanı’nda yapılan mitinge katılmasına karşı açıklamalar yaparak, bu durumu anlayışla karşılamadıklarını dile getiriyorlar.
Her şeye Alman sermayesinin çıkarları çerçevesinde bakan söz konusu kesimler elbette, yine Alman ulusundan olan bir politikacının Alman sermayesinin dayatmalarına karşı Yunan emekçilerinin yanında saf tutmasını hiçbir zaman da anlamayacaktır.
Anlamaları da mümkün değildir.
Keza, Merkel’in temsil ettiği politikaya gösterilen tepkileri “Alman düşmanı” şeklinde yaftalamak da başka bir bilinçli çarpıtmadır.
Faşistleri ve sağcı kesimleri bir yana bıraktığımızda, bugün asıl çoğunluğu oluşturan Yunan emekçiler arasında son yıllarda Merkel şahsında Alman sermayesinin dayatmalarına, aşağılamalarına gösterilen tepkileri milliyetçi değil, enternasyonalist bir karakterdedir.
Böyle olduğu içindir ki; Almanya’da Merkel’in politikalarına karşı çıkan emekten yana güçler sıkça Yunan emekçileriyle dayanışmaya vurgu yapıyorlar.
Bu çerçevede kısa bir süre önce Syriza’nın lideri Alexis Tsipras Hamburg’a yoksulluğa ve gelir adaletsizliğine kadar düzenlenen gösteriye katılmış ve krizin faturasına karşı uluslararası dayanışma çağrısında bulunmuştu.
Dolayısıyla, bugün Yunanistan’da Merkel şahsında Almanya ve AB’nin dayatmalarına karşı yapılan gösterileri “ulusalcı/Alman karşıtı” olarak nitelendirmek, düpedüz verilen mücadelenin içeriğini çarpıtmak ve Almanya’ya Yunan halkına karşı önyargıların ve düşmanlıkların oluşmasına hizmet etmektir.
Zira; Riexinger’in Merkel’e karşı Yunanistanlı sol güçlerle, emekçilerle birlikte sokakta olması da tabloyu özetliyor.
Alman sermayesi Yunanistan sermayesi ile, Alman ilerici güçleri ve emekçileri de Yunanistanlı emekçilerle aynı safta yer alıyor.
Bu nedenle kara propagandaya sarılanların, eğer niyet varsa, yapılan son gösterilere bakıp doğru bir sonuç çıkarması gerekiyor.
Eğer AB’nin bir ülkesinde Almanya başbakanına karşı bu denli büyük gösteriler yapılıyor, resimleri geçmişe göndermelerde bulunularak Hitler’e benzetiliyorsa, bunun sorumluluğu o ülkenin halkı ve emekçilerinde değil, doğrudan Almanya’nın izlediği politikalarda aramak gerekiyor.
Ama; ne Merkel’in ne de Alman sermayesinin Yunanistan’da yapılan gösterilerden kendi adına doğru sonuçlar çıkarmaya niyeti var. Çünkü iki gündür dayatmaların devam edeceğinden, şartların yerine getirilmemesi durumunda kredilerin verilmeyeceğinden dem vuruyorlar.
Bu da; başta Yunanistan olmak üzere borç krizinin derinleştiği ülkelerde bundan sonra Alman sermayesi ve onun temsilcilerine karşı tepki ve öfkenin daha da artacağı anlamına geliyor. Başka bir deyişle, Merkel bu kez 7 bin polisin koruması altında Atina’ya girebildi, ancak bir kez daha girmesi bugünkü koşullarda zor görünüyor.
- Almanya seçimlerine doğru: Muhafazakarlar aşırı sağcılaşıyor 31 Ocak 2025 04:47
- Avrupa Trump’a karşı durabilecek mi? 24 Ocak 2025 04:15
- 2. Trump döneminde Avrupa'yı neler bekliyor? 17 Ocak 2025 04:58
- Avusturya'dan Güney Kore'ye siyasi krizler ne anlama geliyor? 10 Ocak 2025 04:08
- Almanya ABD’nin arka bahçesi mi? 03 Ocak 2025 04:54
- Avrupa 2024-25: Krizler, çelişkiler ve mücadele 27 Aralık 2024 04:19
- Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı 20 Aralık 2024 05:25
- ‘Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı’ tartışması üzerine 13 Aralık 2024 04:24
- Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor 06 Aralık 2024 06:40
- Almanya'yı savaşa hazırlıyorlar 29 Kasım 2024 06:45
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12