Bakara suresi üçüncü ayet
Fotoğraf: Envato
Türkiye’nin, silah taşıdığını iddia ederek zorunlu iniş yaptırdığı, Moskova’dan Suriye’ye giden yolcu uçağından ne çıktığı bilinmiyor. “Bir şey bulduk ama söyleyemeyiz, gösteremeyiz” diyor yetkililer. Ve böylece hükümet bu kadar açıklamanın tatmin edici olmasını; hem kendi kuşkusunun doğruluğuna hem de beyanına halkın inanmasını bekliyor.
Yeni bir şey değil bu, on yıldır maruz kalınan muamele hükümetin ne söylerse doğru olduğuna, ne pot kırarsa kırsın iyi bir şey yaptığına dair iman ve itikat zorlamasından ibaret. Üstelik bu bütün kurumlarıyla bir devlet yönetme biçimi haline geldi. Eğer Sebahat Tuncel hakkında kim olduğu, nasıl bir şey olduğu açıklanmayan gizli tanık ifadelerine dayanılarak sekiz yıl hapis cezası veriliyorsa yargının hikmetinden de sual olunmaması gerekiyor. Hükümet uçakta silah vardı diyorsa vardır; gizli tanık, Tuncel dağa adam götürdü diyorsa doğrudur.
Peki bu aklı zorlayan izahat biçimlerini, daha doğrusu izahatsızlıkları Başbakanın ve ekibinin pervasızlığına, asabiliğine borçlu olduğumuz söylenebilir mi? Bu ekip asabilik kriteriyle özenle seçilmiş adamlardan mı oluşuyor da, hepsi benzer refleksleri gösterecek kadar uyum içinde olabiliyorlar? Bu sorunun yanıtını psikiyatrlar versin ama AKP’nin on yıllık söyleminin ideolojik analizden geçirilmesi şart gibi görünüyor.
Şöyle düşünülebilir: Bilinmeyen, görülmeyen, akılla anlaşılamayan şey insanın en temel korkusuydu başlangıçta. Ya bu bilinemezliğin önünde diz çökecek ya da korktuğu şeyi bilinmezlikten çıkarmaya çalışacaktı. İnsanlığın tarihi bu gerilimi çözmeye çalışmakla geçti denebilir. Tek tanrılı dinler bilinemez olanları tek bir “Bilinemez”de soyutlayarak onun gücüne kayıtsız şartsız imanı, teslimiyeti telkin ederken aklın kavrayamadığı hiçbir şeyi kabul etmeyen bilim, bilinemeyenin tekinsizliğinden aklı kurtarmaya çalıştı. Kapitalizmin şafağında din giderek göksel bir mesele haline gelmeye, akıl ise yeryüzündeki işlerin akışının düzenlenmesinde temel kriter olmaya başladı. Artık insanın, görmediği, bilemediği, deneyimlemediği şeyin önünde diz çökmesi, ondan korkması, ölçemediği bir şeye inanması beklenmiyordu. İnanıyorsa bile dünyanın gidişatını imanın belirlemesi hoş görülemezdi.
Ancak bu dinlerin, kamusal alandaki işinin bittiği anlamına gelmiyordu elbette. İktidarlar rasyonel aklın sınırlarını, dinsel hurafeleri ve kavrayış biçimini geri çağırarak sıklıkla daralttılar. Giderek burjuva siyasetin kendisi, özellikle bugünlerde dinin iman-itikat telkinlerine ihtiyaç duyar hale geldi.
İslam dini Tanrı buyruğunun akla, deneyime, felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan tasdik etmeyi, onaylamayı şart koşar. Eğer bu buyruğu akla uygunluk ölçütüne vurup öyle onaylarsanız inanılan şey vahiy değil akıldır. Bakara Suresi üçüncü ayetinde “Onlar gayba (görülmeyen, bilinmeyen) iman ederler” ifadesi geçer. Ve bu sadece Tanrı ile kul arasındaki hukuku şekillendiren bir ifade değildir. Gayba; görmeyi beklemeden, deneyimlemeden, akıl süzgecinden geçirmeden inanmak gündelik bir kültür haline gelmiştir Müslüman cemaatinde. AKP’nin yaptığı ise bunu, şimdiye kadar rasyonel aklın ilkeleriyle düzenlenen siyaset kültürünün ruhu haline getirmeye çalışmasıdır.
Ama sadece bu değil; Bakara suresinin üçüncü ayetini güncelleştiren, AKP siyasetinin sonuçlarıdır da aynı zamanda. İktidara geldiği andan itibaren Ergenekon operasyonlarıyla darbecileri, derin devletteki kontrol edilemez güçleri temizleyeceğini vaat eden AKP’nin, hukuk skandalı yaratan yargılamalar sürerken inşa ettiği şey, aslında derin devlet ilişkilerinin devletin yüzeyine taşınması oldu… “Derindeki” görülmeyen, bilinemeyen sadece amellerinin sonuçlarına tanık olunan, rasyonel hukukun kriterlerine göre denetlenemeyen güçlerin yöntemleri düzovadaki siyasetin yöntemleriyle yer değiştirdi. Bu düzovada, ağzını açıp da “ne oluyor” diyen olduğunda Bakara Suresi üçüncü ayetinden öğrenilen kültürle yanıt verildi: Sen işine bak! TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner Roboski katliamını, Afyon’daki cephanelik patlamasını Başbakan’a soramadı. Ölen teröriste ağladığından bahseden Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in lafı ağzına tıkıldı… Sen işine bak, sadece iman et!
Ortaçağda bütün iktidarlar kendilerini Tanrının yeryüzündeki tecellisi sanır, halka da bunu telkin ederlerdi. Dolayısıyla Tanrıya olan itikadın Tanrının sureti sayılan muktedire de yansıtılması beklenirdi. İtikat alanı dışından gelen her soru veya iktidarın rasyonel muhakemeye tabi tutulması cehennemin yeryüzünde yaşanması için yeterliydi. Ancak tam da bu iktidarların yıkılışını hazırlayan süreç, bastırılmış aklın deneyimlenmeyen, bilinmeyen şeyi sorgulamaya başlaması oldu.
AKP kurmaylarının söylemindeki gerilim de Bakara Suresinin üçüncü ayetinin işlevselliğinin insanla Tanrı arasındaki hukuktan çıkarılarak dünyevi hukukun alanına taşınmak istenmesinden kaynaklanıyor. Çünkü orada birkaç yüzyıldır düşünme biçimini belirleyen ve de, birbiriyle çatışan, mücadele eden kanlı canlı insanların hayatını düzenleyen temel rasyonal ilkeler hâlâ hakim. Bu alan itikadın hüküm süremeyeceği, üstelik ister istemez aklın kriterlerine bakılıp sorgulanacağı alan.
Başbakan bu sorgulamayı yapan birine “işine bak” dediğinde veya toplu davaların iddianame klasörlerine akla hayale sığmayan malzemeler delil niyetine yerleştirildiğinde, zorunlu inişe geçirilen uçaktan ne çıktığı gizlendiğinde, gizli tanık ucubesi yaratıldığında… yönetim erkinin beklediği itikati bulamaması az asabiyet yaratıcı faktör değildir nihayetinde. Kimse aynı dinden olduğu için diktatörlüğe uzun süre katlanmak zorunda kalamaz.
Halka zincirleme potlar olarak yansıyan şey, dini bir siyasi üslupla dünyevi meselelerin açıklanmaya çalışmasının inançsızlıktan başka bir şey yaratmamasının çelişkisindendir.
Kim ne derse desin halk akıldışını din alanına, aklı da siyasi alana ait görüyor. Makul açıklamalar, uygulamalar bekliyor ve Hükümet mensuplarının her sözünü kendi hayatındaki çok kişisel deneyimlerinin süzgecinden geçiriyor. Hükümet savaşın gerekliliğine inandıramıyor, halk savaş istemiyor. İtikat talebiyle yapılan hamaset, beklenenin aksine kötü bir parodi izlenmiş tadı bırakıyor.
Bu adamlar asabi olmasın da kim olsun.
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00