13 Ekim 2012

Yaşar Kemal ile düşsel konuşma

Ben Yaşar Kemal’i çok severim. Bunu, biri bu yazıyı ona okur diye yazmıyorum. Türkiye İşçi Partisi’nin üyesi olmamda Sayın Aybar ile onun payı ve imzası var. Basınköy’deki evinde Thilda’nın bulgur pilavının üstüne o ağaçlıkta köyünü, bir yazıyı nasıl planladığını yürüye yürüye anlatması daha aklımda. Kızımın eli elinde, oğlum omuzlarında Basınköy plajında dolaşışları da. 12 Eylül’de Selimiye’de savcı kapısında bekleyişlerimiz de.
Yaşar Kemal anlatırken teyp açmak aklımın kenarından geçmez. Geçenlerde telefonda
askerliğiyle ilgili bir öykü anlatıyordu. Komutanı onu onbaşı vekili mi atamış, çavuş yaveri mi... böyle bir şey. Onu bile not etmedim. Kendi yazmayınca neye yarar?
Nicedir beklediğimiz “Bir Ada Hikâyesi”nin dördüncüsü yayınlansın da dedim kendimce. Yaşar Kemal ile enine boyuna bir konuşalım. Meğer tövbe etmiş konuşma yapmaya. Pek alâ. Onca arkadaşımla yaşadım ben bu konuşamamayı. Ben soruyu sorarım, o nasılsa cevabını vermiştir, kitaplarından birinde.

- Sayın Yaşar Kemal sizce bizim en önemli Kürtçe yazarımız kim?
- Mehmed Uzun’dan önce bizim Çukurova’da olsun, Van’da İstanbul’da olsun, Kürtçe roman ya da hikâye yazan olduğunu sanmıyorum. Nasıl yazsın ki? Yasaktı Kürtçe. Ağır baskı vardı. Kürtçenin üzerinde. Şiir yazan vardı tabii Kürtçe. Ama yayımlanamazdı onlar. Öyle ağızdan ağza dolaşırdı ya da gizlice kayda geçerdi.
Mehmed’in ardından Kürt edebiyatının gelişim gösterebilmesi için genç Kürt yazarlarının da Mehmed gibi çok okuması, çok kültürlü olması gerektiğine inanıyorum. Mehmed kendi kendini çok iyi yetiştirdi. Hiçbir üniversite bir yazarı bu kadar iyi yetiştiremez bence. İnadına okurdu... İsveççe okurdu, Fransa’ya giderdi, okuyacak kadar Fransızca öğrendi. İngilizce de bilirdi.
Çünkü roman bir dil sorunudur. Dil dediğim, konuştuğun dil değil, etrafında konuşulan dil değil, öbür edebiyatlardaki dil değil. Bir roman dili yaratamadıktan sonra doğru dürüst roman yazılamaz. O dili kendin yaratacaksın, yani yazar yaratacak. Bizde mesela bu dil yaratma konusunda belki de tek büyük yazarımız Nâzım Hikmet’tir. Nâzım Hikmet Türkçeyi yeniden bir edebiyat, bir şiir dili olarak yarattı. Puşkin de öyle...
Mehmed’de de var bu dil yaratımı.

- Sen de Kürtçe yazmadın?
- Kimileri bana "Neden Kürtçe yazmıyorsun?" diye adeta yakınır. Nasıl yazayım ki? Yazsam da yayımlanamazdı ki o zaman. Üstelik benim Kürtçem köylü Kürtçesi. Kürtçede bir de aydın Kürtçesi vardır. İstanbul Türkçesiyle Adana Türkçesi gibi yani.

- Çevrende bu tür bir Kürtçe mi konuşuluyordu?
- Sizin sandığınız gibi ben Kürt toprağında doğmadım. Babam, anam Doğu Anadolu’dan, 1915’te Rus Ordusu Van’ı işgal edince, oradan bir buçuk yılda Çukurova’ya gelerek bu köye yerleşmişler. Köyde bizimkilerden başka Kürtçe konuşan hiç kimse yoktu. Ben kendimi bildiğimde Kürtçe sadece bizim evin içinde konuşuluyordu. Ben doğduğumda babam çok yaşlı, belki elli yaşın üstündeydi, anam da çok gençti. On yedi yaşında. Evde babamın bir kardeşi, onun karısı, bir de akrabaları bir gençkız vardı.
Amcamın karısının bir elini Van’da bir top gülle parçası almış götürmüştü. Alie bir bey ailesiydi. Ailenin mensup olduğu Luvan aşiretinin son beyi Gulihan Bey babamın amcasıydı. Ailenin soy kütüğü epeyce karışık.

- Ailenin  geçmişinde seni en çok etkileyen ne oldu?
- Dayım Doğu Anadolu’nun, İran’dan Kafkasya’ya kadar en ünlü eşkıyası Mahiro’ydu. Sanırsam yirmi beş yaşlarında vuruldu. Onun üstüne çıkarılmış çok destan dinledim. Beni, ailemin yaşamında en çok etkileyen anamın amcasının macerasıdır. Romanlarımın kimi parçalarında bu olayın epeyce etkileri vardır. Anamın amcası on beş çetesiyle Süphan dağı yamaçlarında dolaşan ünlü bir çetebaşıdır. Bir gün candarmalar onu çetesiyle birlikte yakalamış Van hapishanesine atmışlar. Hapishane gölün kıyısına yakın bir yerdedir. Eşkıyalar aylarca çalışarak, gölün kıyısına çıkan bir tünel açmışlar. Bir gece şafağa karşı anamın amcası, çeteleriyle birlikte bu tünelden kaçma uğraşında. Arkadaşlarına, "haydiyin arkadaşlar, beklediğimiz gün geldi, tünel bitti, çıkalım artık” demiş. Arkadaşları korkmuşlar, aylarca kazılan tünelden çıkıp kaçmak istememişler. Amca, arkadaşlarına kaçmak için çok diller dökmüş, onları bir türlü kandıramamış. Edememiş, en sonunda kendisi tünelden çıkmış göl kıyısına gelmiş. Ama kaçamamış. Arkadaşlarını bırakıp gitmeyi içi götürmemiş. Geriye, hapishaneye dönmüş. Gene arkadaşlarına diller dökmüş, onları gene kandıramamış. Böylece gün atıncaya kadar gölle hapishane arasında mekik dokumuş, arkadaşları Nuh demişler de Peygamber dememişler. Gün ışırken nöbetçi amcayı görmüş, onu vurmuş, yaralı amca, koşarak nöbetçiye ulaşmış, silahını elinden almış. Kurşun seslerine gelen öbür candarmalarla öğleye kadar çarpışmış, sonra da vurulup ölmüş. Ondan sonra efsane başlıyor. Subaylar bu adamın yürekliliğine şaşırmışlar. Bu kişi ne kişidir ki, hapishaneyi deldiği halde, salt arkadaşlarını bırakmamak için canını vermiş, demişler, göğsünü
yarmışlar, bakmışlar ki, göğsünde dört yürek.

- Son olarak okurlarımıza iletmek istediğiniz bir  mesajınız var mı?
- Benim yazılarım halkımıza birer çağrıdır. Öncelikle batıdaki, doğudaki çocukları, savaşta ölmüş anaları çağırıyorum. Bu savaş en çok sizin yüreğinizi yaktı. Herkesi çağırıyorum, sayın yargıçlar, sizleri de bu savaşı durdurmak isteyenlere katılmaya çağırıyorum. Bu ülke hepimizindir. Ve bu ülke insanlık tarihinde çok uzun yaşamaya layıktır. Hem de onuruyla yaşamaya. Unutmayalım ki bir ülkenin insanlarının onuru en azından  o ülkenin toprağı kadar kutsaldır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et