Yeni YÖK yine YÖK
Yüksek Öğretim Kurulu bir süredir yeni bir yükseköğretim yasa taslağı için çalışıyor. Bu taslak ile birlikte bilimsel üretim alanları olan üniversitelerin YÖK’ün kuruluşu ile birlikte büyük ölçüde ortadan kaldırılan özerkliği tamamen rafa kaldırılmış oluyor.
Yeni YÖK taslağı eğer bu haliyle kabul görür ve yasalaşırsa bilimsel üretim alanları dolaysız biçimde sermaye birikimini olanaklı kılacak biçimde yapılandırılacak.
Bir süredir uygulanan “üniversite-sanayi işbirliği”, “girişimci üniversite”, “teknokent-teknopark projeleri” artık bilim insanının inisiyatifinden çıkartılıp birer zorunluluk haline gelecek. Elbette bu duruma dünden razı olanlar var. Geçtiğimiz hafta Bilim, Sanayi ve Teknoloji bakanı en girişimci 50 üniversiteyi açıkladı. Bu üniversitelerin yönetimleri ne kadar gururlansalar az!
***
Yeni taslak ile birlikte akademik başarıda dikkate alınacak temel kriterler; girişimcilik projelerinde gösterilen başarı, esnek çalışma tarzına uyum, ticari kazanç getirecek fikirlerin üretiminde çalışmak gibi unsurlara bağlanacak.
Üniversite yönetimleri araştırma görevlisi istihdam etmek yerine; bursiyer öğrenci ve/veya araştırmacı statüsünde güvencesiz genç bilim insanları çalıştırabilecek.
Daimi statülü olan doçent ve profesör kadroları yine üniversite yönetimlerinin inisiyatifinde sözleşmeli çalışma biçimine dönüştürülebilecek.
Rektörleri “üniversite konseyi” adı altında oluşturulacak ve üniversiteye en çok bağış yapan ya da bölgede en çok vergi ödeyen sermaye grup temsilcisinin ve bakanlar kurulunun atayacağı iki üyenin de bulunduğu bir organ atayacak. Böylelikle oyundan da olsa (halen rektör adaylarını üniversitelerin öğretim üyeleri seçiyor ve daha sonra YÖK bir eleme yapıp Cumhurbaşkanına gönderiyor, Cumhurbaşkanı da canı kimi isterse atıyor) öğretim üyelerinin rektörlerini seçme hakları da gasp edilmiş oluyor.
YÖK içerisindeki belki de tek akademik nitelikli organ ÜAK (Üniversitelerarası Kurul). ÜAK yurtdışı diplomaların onayından doçentlik kriterlerinin belirlenmesine kadar bir çok konuda yetkili. Yeni taslakla birlikte ÜAK’ın ortadan kaldırılması ve yerine sadece YÖK yönetimine ihtiyaç halinde danışmanlık yapacak “Rektörler Kurulu”nun kurulması öngörülüyor.
Yeni taslakla birlikte devlet ve vakıf üniversiteleri yanında özel üniversitelerin de kurulması serbest hale getiriliyor. Ayrıca üniversitelerin tamamı yurtdışından sermaye ortağı da alabilecek ya da yabancılar ülke içerisinde “üniversite şirketi” kurabilecek. Aslında şu an bazı vakıf üniversitelerinde yabancı ortaklar var ama resmi bir uygulama değil.
Özel üniversitelerin açılmasıyla birlikte artık üniversitenin patronu üniversitedeki tüm birimlerin ve faaliyetlerin de tek amiri olacak.
Geçtiğimiz yıl televizyonda İngiltere’deki özel bir üniversiteyle ilgili bir haber izlemiştim. Üniversitenin patronu bir kaç bölümü kapatmış. Öğretim Üyeleri kapı dışarı edilmiş. Biz de bazı vakıf üniversitelerinde olduğu gibi. Fakat daha garip olanı şu ki kapattığı bölümün öğrencilerini de kapı dışarı etmiş. Öğrenciler ortada kalmış.
İşte vakıf üniversitesiyle özel üniversitenin bir farkı bu. Vakıf üniversitelerinde bölüm kapatılsa da kayıtlı öğrenciler mezun edilmek zorunda. Durum ehveni şer yani.
***
Yaşananlar şunu gösteriyor ki sermaye birikimi yoğunlaşıp merkezileştikçe tüm üst yapı kurumlarını kendisine bağlamanın yollarını arıyor. Daha öncesinde bir anlamda perde arkasında yürütülen faaliyetler görünür olmaya başlıyor. Aynı sosyal refahçı kapitalist devletlerin günümüzde proaktif devletlere dönüşerek sermayenin kendisi olmaya başlamaları gibi..
Bu arada durumdan vazife çıkarıp YÖK’ün demokratikleştiğini savunacaklara da bir öneri; yeni taslakla birlikte YÖK’ün açık hali (Türkiye Yükseköğretim Kurulu) aynı kalıyor ama kısaltması değişiyor: TYK. Hayırlı olsun!
Evrensel'i Takip Et