Bir memleket şiiri: Evrensel
Hasan Hüseyin’in “koçero hep / durur orda / dağlarda” diye anlattığı bir eşkıyadır Koçero. “bir selamdır sımsıcak / varamamış dostuna / varamamış koçero” der sonra... Uzun uzun anlatır... Okunası şiir, “Koçero: Vatan Şiiri”. Ondan ilhamla yazalım; bir modern zamanlar “eşkıya”sını... Hata olursa, affola. “Gocunmayın güzel beyler, hanımlar; alınıp incinmeyin”.
Hükümete sorarsanız, “müzmin muhalif, ne yapsak beğenmez”.
Muhalefete sorsan, “bize de muhalefet yahu...”
Savcıya, polise, askere sakın ha sormayasınız...
“Duayen” medyacılara kalsa, “amatör bir çaba”.
“Tatlı su” entelektüeline sorsan; haberleri iç karartıcı, uzun uzun anlatır öyle sıkıcı.
“Tatlı su kefali”nin zaten dünya umurunda değil...
Her gazeteye abone “renksizler” için; “kağıdı boya tutmaz, eli kirlenir insanın”.
Milliyetçiye sorsan Kürtçü... Kimi Kürde kalsa, “Türk’ün Solcusu”.
“Sağcı”ya sorsan, “aman, çökmüş bir sistemin artıkları işte”.
“Solcu”ya sorsan, “bizi yeterince yazmadığından, yoktur kıymeti harbiyesi”...
‘Eski solcu’ya sorsan, “Biz de geçtik o yollardan...”
Kötümser işçiye sorsan; “güzel söylüyor, güzel yazıyor, ama olmaz söyledikleri..:”
İyimser işçi bul ki sorasın!
Direnişteki işçi kendi haberini okuduğunda “dünyanın en güzel gazetesi”; sular durulduğunda hoş bir anı: “evet ya, dünyanın en güzel gazetesiydi”....
Bir zamanlar okumuş için, “bulamıyoruz ki...”
İnatla okuyanlar için, “nasıl yaşanır ki, okumadan...”
Kırkı çıkmamış yeni yetme ‘sol’ gazete için, “satamıyorlar işte; görün bakın nasıl satacağız biz”.
Bir kaç yıl fazladan devirmiş “solcu” gazete için, “okumuyorlar işte, n’apsak neylesek..”
“Toplum mühendisliği” ile memleketi anlamaya çalışana hesap kitap kolay; “üç beş bin oradan, on yirmi buradan, 100 bin satmalı muhakkak”... Sonrası anlamsız sorular: “Neden olmuyor ki?”
Laf-ı güzaf...
18 yıl sonra bir “memleket şiiri”dir Evrensel.
Gün olur onbinlerce de satar; günü olur bir elin parmakları kadar... Memleketin hali neyse, hali odur. Ne bir eksik, ne bir fazla. Halkı emeklerken, koşmaya çalışanın trajedisini görür. Halkı emeklerken, yan gelip yatanın aczini de...
Gecenin ıssızlığında bir ateşböceği şarkısıdır Evrensel; trafiğin en gürültü anında yağmur sonrası dinginliği. Yaylada akan suyun serinliğidir bazen; kaynamakta olan isyanı kabartacak tek göz alev. Bardağı dolduran ilk damla, bardağı taşıran son damla...
Medyanın çöküşünün henüz görünür olmadığı, “taraflı” olmanın ayıp sayıldığı yılların “angaje gazetesi”dir Evrensel. Bir kaç ay bile ömür biçilmeyen kırkı çıkmamış bebektir; “düşer bu” diye pusuda beklenen ilk adım çocuğudur...
Yüzlerce, binlerce genç gazetecidir Evrensel; kısa aralıklarda bile olsa yolunun kesiştiği... Hâlâ “Evrensel’ciler” diye anılır pek çoğu. Hoş bir anıdan fazlasıdır bu geçmiş; hemen hepsi için. Evrensel için de...
18 yaşın hoyrat gencidir kimi zaman, kimi zaman 10 bin yıllık bilge bir ihtiyar. Ödeneksiz tiyatronun sahneye koyduğu oyundur Evrensel; dekoru zayıf, metni güçlü. Oyunculuk, Allah ne verdiyse!
Yüreğini açana en çağdaş Antik Yunan tragedyası; gönül gözünü açana bin yıllık bir halk ezgisi... “Bu yıl bu dağların karı erimez” diyen bir Pir Sultan; “Saatler güzel yeleli atları çözdüler koşumundan, çektiler tanrısal ahırlara...” diyen Homeros...
Evet, Evrensel 18 yaşında...
Ve bugün, bundan sonraki hayatının ilk günü... Yeni bir Evrensel’le, yine Evrensel.. Emek vermişlere, emek verenlere ve emek vereceklere ne mutlu...
Ekmek gibi, su gibi aziz olsun hepsi.
Evrensel'i Takip Et