'Kapitalizm fazla yaşamadı' diyebilir miyiz?
Fotoğraf: Envato
Açıklanan 2013 bütçe verilerini mi yazsam? Ekonomi kurmayları arasında süren ‘gaz-fren’ tartışmasına mı girsem acaba diye düşünürken… Belçika’nın başkenti Brüksel’de yapılan bir toplantı beni başlıktaki soruyu sormaya itti.
Toplantının ev sahibi, Avrupa Gıda ve İçecek Dernekleri Federasyonu.
Katılımcılar üç gün boyunca ‘güvenli gıda’ üzerine ahkam kestiler.
Çağın hastalığı obezitenin baş suçlusu olarak şekeri gösteriler. Ardından yağı, ardından da tuzu…
Vaatler havada uçuştu!
Yok, 3 yılda ürünlerimizde şeker oranını şu kadar düşüreceğiz. Yok, önümüzdeki 5 yıl içerisinde sodyum (tuz) miktarını şu oranda azaltacağız. Yok, 10 yıla kadar doymuş yağ oranlarını olabilecek en alt seviyelere çekeceğiz.
Ya mübarek! Bunlar zararlıysa kademeli azaltış da neyin nesi?
Soru karşısında, ‘Geçişe kadar bir süre zarar göreceksiniz, yapacak bir şey yok’ demeye gelen savunmalar geldi: “Hemen azaltırsak eldeki stoklar ne olur? Hemen geçiş yaparsak batarız!” vs.
Sağlığımızla oynayanlar ileride bizi düşeceklermiş! İnanalım mı?
İnanıp inanmamaya kafa yormak yerine biraz kapitalizm üzerine mi bir fikir tartışması yapsak diye düşündüm.
Düşündüm çünkü sağlığın karşısına kâr (Bu kadar rahat ve aleni bir şekilde) ancak kapitalizmde konulabilir.
GEÇMİŞ SORULARI HATIRLAMAK
1990’lı yılarda iktisat öğrencisiydik.
Yani kapitalizmin tek ve rakipsiz olduğunu ilan ettiği yıllarda! O yıllarda onun egemenliğinin sonsuz olduğu… Artık tarihin sonunun geldiği… Teorize ediledursun biz yine de kapitalizmin ömrü üzerine tahminler yapmaktan geri durmuyorduk.
Tarihin tekeri ilerledikçe her sistemin bir gün çökmesi kaçınılmazdı. Bu bilinçle, iktisat öğrencileri olarak soruyorduk: “Bu kapitalizm ne kadar yaşar?”
Bu sorudan derin tartışmalara akıyorduk! Sosyalizm dünyaya erken mi gelmişti. Tekrar kapitalizmin alternatifi olarak tarih sahnesine ne zaman çıkardı? Yoksa kapitalizmin alternatifi başka bir şey mi olurdu? Ve benzeri sorulara cevap arıyorduk.
Hepimiz kapitalizmin olgunlaştıktan sonra dalından düşeceğine inanıyorduk da... Nedense olgunlaşma aşamasını geçip çürümeye yüz tutmuş olup olamayacağına pek kafa yormuyorduk. (Her halde ‘tek kutuplu dünya’ söyleminin kulakları sağır edercesine haykırıldığı bir dönemde o tartışma soyut gelmiş, ne zaman olgunlaşacağını düşünmek ise kolayımıza…)
Hatta itiraf edeyim, yıllar sonra bile bana tartışmayı o boyuta taşımak güç geldi!
İşte bir örnek! Gazetede bir toplantı sonrası… Yıllarca genel yayın yönetmenliğimizi yapmış olan, bilgi birikimine sonsuz güvendiğim İhsan Abi (Çaralan) dedi ki; ‘Eskiden sosyalizmin erken yaşam bulduğuna inanırdım. Şimdi tanık olduğum gelişmeler beni tam zamanıymış noktasına getirdi.”
Gerekçelerini çok iyi sıralamasına, altını çok sağlam doldurmasına rağmen yine de tezine biraz şüpheyle yaklaşmıştım.
Taa ki tanıklıklarım beni bu tartışmadan kaçamaz hale getire kadar.
SON HAFTAYA BAKMAK YETERLİ!
Sadece son bir haftada çıkan üç haber üzerine biraz kafa yormanın, konu hakkında hepimizi düşünmeye sevk edeceği kanısındayım.
Birincisi yiyecek haberi. İkincisi bir doğa-çevre haberi. Üçüncüsü ise oyuncak!
Örnekleri anlatmadan önce peşinen soralım.
Eğer ne yediğimizi bilmiyorsak ve yediklerimiz aslında zehirse…
Kapitalizm yaşadığı krizi aşma adına başta enerji olmak üzere doğaya yönelmişse… Ve bu yöneliş insan doğa arasındaki ilişkide yeni bir doğa krizine yol açmışsa…
Çocuklarımıza oyuncak diye tutuşturduklarımız birer kimyasal silahsa…
Tüm bunların böyle olmasına kapitalist üretim yol açıyorsa…
Kapitalist sistem yaşayabilmek için bedenimizi, doğamızı ve çocuklarımızın geleceğini kemirmekten başka yol bulamıyorsa…
Sorarım: Bu sistem az mı yaşamıştır. Yoksa yaşadıkça yayılan bir kanser virüsüne mi dönüşmüştür?
ÖRNEK 1: ESMER EKMEK
İlk örnek “Esmer ekmekten yanık kokuları geliyor” haberi.
Habere göre esmer ekmeğin daha sağlıklı olduğu yönündeki giderek artan kanı bazı firmaları harekete geçirmiş! Bu firmalar ürettikleri ekmeğe katkı maddesi ilave ederek, “tam buğday” ekmeği görünümü veriyormuş.
Ekmeği beyazlatmak için kullanılan katkı maddelerinin ardından başımıza bir de bu çıktı. Katkı sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil! Geçen yıl Avrupa Birliğine üye ülkelerde yapılan bir gıda araştırmasında... Ekmekte kanserin yanı sıra iktidarsızlığa sebebiyet veren maddeye rastlanmıştı.
Sağlıklı bir şey kaldı mı ki?
Kırmızı et, sığırlara yedirilmiş yemler nedeniyle tehlike. Beyaz et desen genleri değiştirilmiş, hormonla şişirilmiş, antibiyotik yüklenmiş hayvanlardan. Yoğurtlar bozulmuyor, doğallıkla ilgisi yok. Tarlalar ağır metal atıklarını taşıyan nehir sularıyla sulanırken gel de sebzeye güven!
Kısaca zehirleniyoruz! Değişim geçiriyoruz. Yedikleri gıdalar hormonlarını bozuyor küçücük kızların memeleri çıkıyor. Doğada bir çok canlıda inanılmaz bir dişileşme vakası yaşanıyor. ‘Sebebi sadece kirlilik’ diyor bilim insanları. Kapitalist kirlilik!
ÖRNEK 2: ZEHİRLİ OYUNCAKLAR
İşte haber: Oyuncakta çok büyük tehlike! 3 yıl önce oyuncakların gümrük kontrolünü TSE yapıyordu. Numunelerin yüzde 74’ü olumsuz çıkınca bakanlık TSE’nin yetkisini almış. Şimdi
TSE 1500 ithal ürünün sadece 80’ini denetliyor.
Kanserojen oyuncakların piyasada olduğu biliniyor.
Hadi gel de çocuğa oyuncak al.
Kalem, silgi, çanta almak bile büyük bir risk. Okullar açılmadan önce İstanbul’un çeşitli semtlerinden satın alınan okul çantası ve kalemlerin laboratuvar sonuç korkutucuydu. Öğrencilerin sürekli içli dışlı olduğu çanta ve kalemlerde yüksek oranda bazılarında normalinden 40 bin kat fazla kanserojen olan fitalat maddesi tespit edilmişti.
Sakın ha Çin malı diye düşünmeyin! Amerika’da da yapılan araştırmada da benzer bir sonuç çıkmıştı. Kapitalist ha Çinli olmuş ha Amerikan fark etmiyor. Gözle göremeyeceğimiz, koklayıp anlayamayacağımız bir tehlike...
Çocuklarımızın yiyeceklerinde, ders araç gereçlerinde, oyuncaklarında.
Çocuklarımızın geleceği adına bir kez daha soruyorum: ‘Kapitalizm az yaşadı’ diyebilir miyiz?
ÖRNEK 3: BALIK ÖLÜMLERİ
Rize’nin Çaykent beldesindeki Salarha Deresi’nde toplu balık ölümleri yaşandı. Belde sakinlerine göre balık ölümlerinin sebebi HES projesi yürüten firmalar!
‘Yeşildi, cennet vadiydi. Koruma altındaydı’ vb. hiçbir kriteri dinlemeyen HES firmaları çil yavrusu gibi.
Hadi kestirmeden söyleyelim: Artık doğayı kirletmekle sınırlı değil tehlike. Doğayı yağmalama savaşı başlamış durumda.
Küresel ekonomik bir kriz var. Sermaye krizini aşabilmek adına doğanın hızla finansal kaynak olarak değerlendirilmesine ihtiyaç duyuyor. Sermayenin başta enerji üstünden olmak üzere doğaya yönelmesi insanlığın geleceği için büyük bir tehlike!
Kapitalizm yaşasın mı?
- Ezdirmemek ne kelime suyunu sıktılar 26 Aralık 2024 06:55
- Et ithalatı da sürer gıda pahalılığı da 08 Kasım 2024 11:17
- Türkiye BRICS’te de kapıda bekletiliyor, kapının ardı cennet değil ki! 24 Ekim 2024 13:08
- Bütçenin özeti: Hem yakacak hem kıracak 19 Ekim 2024 07:06
- Şimşek’in haraç şovu 16 Ekim 2024 04:57
- İTO Başkanı ‘şeytan’ taşlatıyor! 09 Ekim 2024 04:39
- Patronlardan 21. yüzyılda 19. yüzyıl talepleri: Bir adım ötesi zincire vurmak 28 Eylül 2024 06:47
- Erdoğan’ın ABD temasları: Mesaj mı yoksa yalvarış ve temenni mi? 26 Eylül 2024 06:27
- Fiyatlar artarken enflasyon düşüşünün yorumu: Kağıt üstünde düşüş, kemikte hissediş 04 Eylül 2024 05:53
- Vergi listesindeki 3 çeşit yüzsüzlük 29 Ağustos 2024 05:34
- Çin istilasına yol! 27 Ağustos 2024 05:10
- 12 şirket neden Varlık Fonu’na devredildi? 22 Ağustos 2024 04:55