Van'ın TOKİ'leri
Merhaba! Evrensel Gazetesi’nin okurlarını, gazetenin alandaki, mutfağındaki emekçileri ile yöneticilerini ve yazar arkadaşlarımı sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Genel prensip olarak ilkyazının içeriğini neden yazıyorum, neden bu gazetede yazıyorum gibi sorulara verilen yanıtlar oluşturur. Doğrusu benim de planlamam bu kapsamdaydı. Ancak yazımın yayınlanacağı gün, 23 Ekim 2012 hiç de sıradan bir gün değil. Bu nedenle, ben de planladığım yazımı erteledim. Sizlerle bugünü, Van’daki yıldönümü törenini paylaşmak istiyorum.
Bugün, 23 Ekim 2012 Van’da yaşanan yer sarsıntısının afete dönüştüğü günün yıl dönümü. Doğa olaylarının yıkıma, kıyıma, afete dönüşmesi Türkiye’de sıradan bir olay. Yoğun yağmurun su baskınına, sele dönüşmesi, yer sarsıntısının-depremin yıkımlara, acılara dönüşmesi bu ülkede olağan. Bununla birlikte, klasikleşen bir karşılaştırmayı da yine hemen hepimiz yaparız. “Japonya’da filanca büyüklüğünde bir deprem oldu hiç bina yıkılmamış, kimse ölmemiş. Yalnızca bir iki kişi yaralanmış. O da kişisel telaşları nedeniyleymiş vb.” Bu tespitimizin nedenini, niçinini daha sonra değerlendireceğiz. Ama kendi kendimize soralım, memleket genelinde bu tutumun istisnasının payı ne kadar?
Bir pazar günü öğle saatlerinde merkezi Van’ın Tabanlı Köyü olan 7,2 büyüklüğünde gerçekleşen deprem afete dönüştü. Son beş, on yıl içinde inşa edilmiş gösterişli binalarla, kamu binalarının neredeyse hemen tümü çöktü; yıkıldı ya da büyük hasar aldı. Tatil günü olması nedeniyle okullar, kamu binaları boş olduğundan kıyım daha az oldu. Resmi açıklamalara göre 604 yurttaşımız öldü, 2000’den fazla kişi yaralandı, 222 kişi de enkazdan sağ olarak çıkartılabildi. Japonya karşılaştırmalarımızda somutlaşabildiğimiz gibi, bu depremi Japonya’da yaşamış olsalardı 604 yurttaşımız çok büyük olasılıkla ölmeyecekti. Hemen tümü önlenebilir bir nedenle yani pisipisine öldü, sonuç olarak “öldürüldü”. Deprem haberinin duyulmasının ardından 81 ilin 80’inden insanlar bu acıyı kendi acıları olarak duyumsayıp harekete geçtiler. Bir yaraya merhem olabilmek, acıları biraz olsun azaltabilmek, yanınızdayız, sizinleyiz diyebilmek için kimileri yollara düştü, kimileri para ya da eşya yardımı için kolları sıvadı. Bununla birlikte, dönemin yazılı basın organlarından da izleyebileceğiniz gibi Hükümet’in “dili tutuldu”, “şoka girdi” yapılması gerekenleri zamanında ve yerinde “yap(a)madı.” Marmara Depremi ertesinde konuyla ilgili olarak kurulan ve/veya geliştirilen teşkilatların neredeyse hiçbiri zamanında harekete geçemedi. Geçenler organize ve sistemli bir çalışma yürütemediler. Bu durumu dillendiren ve müdahale etmeye çalışanlar engellendi, hatta suçlandı. Oysa depremlerin sonrasındaki ilk üç gün yaşamsal öneme sahiptir. Arama ve kurtarma çalışmalarının hayat kurtarıcı olabilmesi kullanılan donanım, bilgili ve tecrübeli görevlilerden önce müdahalenin zamanlamasıyla ilgilidir. Çünkü üçüncü günün sonunda enkaz altından hem canlı çıkartılmanın hem de canlı çıkartılabilenlerin yaşama olasılığı hızla azalmaktadır. Van’da Kasım 2011’de birisi 5,7 diğeri 5,0 büyüklüğünde iki deprem daha yaşandı. Bunlardan ilkinde 40 kişi yaşamını yine önlenebilir bir nedenle kaybetti. İlin neredeyse tamamında büyük yıkım yaşandı. Bastıran kış koşullarına karşın yazlık çadırların bölgeye gönderilmesi, kişiler ve demokratik kitle örgütleri tarafından gönderilen yardımlara değişik gerekçelerle “el konması” ve başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, belediyelerin koordinasyonda etkisizleştirilme çabaları sağır sultanın duyabileceği bir hal aldı. Valiliğin AKP’nin İl Başkanlığı gibi tutum sergilediği, yardımların ulaştırılmasındaki önceliğin particilik üzerinden yürütüldüğüyle ilgili birçok örneği basından izledik. Bununla birlikte, Büyükşehir Belediyesi ile Güneydoğu Anadolu Belediyeleri Birliği’nin ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar TTB, TMMOB ve KESK(özellikle SES)’in de sunduğu destekle halkın mağduriyetini azaltabildi.
Van’da yaşayanların büyük çoğunluğu için deprem bir felaket yaratırken, birileri için ise fırsat yarattı. Kent merkezini yaşam alanı olmaktan çıkarma, insanları yıllardır yaşadıkları sosyal ve kültürel çevrelerinden koparma ve tek tip ev ve çevre düzenlemeleri içerisinde kent merkezinin dışında yaşamaya zorlama, mecbur bırakma girişimleri dayatılıyor. Kent merkezinde yıkılmış ya da hasarlı konutların mülk sahipleri tarafından yeniden inşa edilmesine bugün bile “yeni imar planı yapılmadan olmaz” gerekçesi gösterilerek karşı çıkılırken, merkezin dışında, sosyal tesis deyince alışveriş merkezleri akla gelen, tamamen beton yığını TOKİ konutları inşa edildi. 15 341 konut bugün, depremin birinci yıl dönümünde Başbakan Recep Erdoğan tarafından dağıtılacak. Kentin dışındaki konutların dağıtımı için yapılacak törenin Başbakan’ın fotoğraflı dev ilanları Van’ın merkezinde hemen her yerde boy gösteriyor.
Dağıtacak dediysem devlet baba olarak değil. Tüccar TOKİ olarak. Yaklaşık 87 metrekare kullanım alanı olan konutlar önce 75bin TL’den hak sahiplerine satılırken, geçtiğimiz hafta bir hesap hatası yapıldığı gerekçe gösterilerek satış fiyatı 90bin TL’ye çıkartılmış. Özetle 87 metrekarelik ev 90bin TL. Metrekare fiyatı bin TL’nin üzerinde. İstersen! Oysa TOKİ’nin konutlarında metrekare maliyetinin her şey dâhil yaklaşık 400TL olduğunu biliyoruz. Buna göre, TOKİ evleri 34bin 800TL’ye mal ediyor. Düz hesap 35bin, hadi 40bin TL kabul edelim. Peki, bunun üzeri için ne dememiz gerekiyor? “TOKİ’nin karı, rant. Mağduru hem istismar edip hem de yeniden mağdur etmek” vb. birçok tanımlama yapabiliriz.
Hükümet, depremzedelere maliyetinin neredeyse üç katına ulaşan paralara sattığı evleri bir de “Başbakan anahtar dağıtıyor” propagandasıyla AKP propagandasına dönüştürmeye çalışıyor. Vanlılar hem depremde hem deprem sonrasında mağdur edilmişlerdi. Bugün de depremin yıl dönümünde, Başbakan’ın katılacağı törende üçüncü toplu mağduriyet resmiyete kavuşacak. Ancak hafta sonu görüştüğüm Vanlıların hemen hepsi öğretmeni, memuru, esnafı, şoförü, işçisi, köylüsü, genci, yaşlısı, kadını, erkeği hemen hepsi “yapılanlarla siyasi kararlılığımız değişmez, değişmeyecek” mesajını müstehzi bir gülüşle paylaştıklarına tanıklık ettim. Yüreğim kabardı.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat
Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

8 Mart’tan notlar: Mücadele yılının başlangıcı

Taleplerimiz karşılanmazsa yurt ücreti de yok

Palyatif topluma karşı: Başpınar’da acının kolektif direnişi

Evrensel'i Takip Et