24 Ekim 2012 13:48

Mücadele, örgüt; örgütlü mücadele

Mücadele, örgüt; örgütlü mücadele

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Neredeyse her gün, ülkenin birkaç ya da çok sayıdaki iş ve yerleşim biriminde; baskı altındaki ve sömürülen toplumsal kesimlerin çeşitli eylemlerine tanık oluyoruz.

Daha birkaç gün önce, çeşitli sendikal, siyasal ve mesleki kesimler “Bu bizim savaşımız değil, AKP elini Suriye’den çek, savaş değil barış istiyoruz!” talebiyle alanlara çıktılar. İşçiler ve onların işsiz kesimleri, kent yoksulları, sağlık ve eğitim emekçileri huzursuzluk içinde. Kürtler, zindanlarda ve her alanda ölümüne bir direnişle, ulusal reddi ve siyasal saldırıları, Aleviler, aşağılayıcı hükümet politikalarını ve ayrımcılığı protesto tutumunu sürdürüyorlar. 20 milyon yoksulluk sınırında yaşıyor ve milyonlarca insan işsiz.

Buna karşın, kitle hareketinin belirgin özelliklerinden biri, sermaye ve hükümeti tarafından çeşitli araç ve etkenler kullanılarak dağınık tutulabilmesidir. Örgütlü mücadele hareketin en önemli ihtiyacıdır.

Kitleler ortak talepler etrafında, çeşitli şekillerde, kimi zaman büyük patlamalarla dışa vuran “kendiliğinden” eylemlere başvurabilirler. Bu tür eylemlerin, önceki süreçlerdeki örgütlü-örgütsüz hareketin birikimiyle birlikte, belirli koşullarda mümkün olduğu, hareketin bir öteki özelliğidir. Arap halkları örneğin, birçoklarının “hiç de beklenmeyen” dedikleri bir zamanda ayaklanabildiler. Bu mümkündür , ancak “kendiliğindenlik var, kendiliğindenlik var!”; ve kendiliğindenlik örgütlü mücadelenin alternatifi ya da onu gereksiz gösteren bir durum olamaz.  Kaldı ki bugün, herhangi emekçi eyleminin şu ya da bu türden bir örgütlü güç ya da örgütleyici eğilimden tümüyle bağımsız olduğu da kolaylıkla ileri sürülemez.  Fransız emekçileriyle gençliği örneğin, çeşitli zamanlarda, çok kısa süreler içinde örgütlü şekilde ortaya çıkarlarken, bir mücadele geleneği-deneyimi ve örgütlenme “alışkanlığı“ndan güç almaktadırlar. Yunanistan emekçilerinin yıllardır süren  kitlesel grev, genel grev ve diğer çeşitli direnişleri örgütlü mücadele geleneğiyle ilişkili bir diğer örnektir.

Bizde durum biraz daha farklıdır. Geçmiş dönemlerde ortaya çıkan bazı büyük kitlesel direnişlerin “kendiliğinden”ci görünümüne rağmen, hemen tüm önemli direnişler belirli bir örgütlü mücadeleyle bağlı olmuşlardır. Bu da, güven sağlayan ve birleştirici bir örgüt ihtiyacına işaret ediyor. Oysa, belirli koşullarda belirleyici işlev görebilen böylesi bir “araç”ın eksikliği, zayıflığı ve zaaflı oluşu bugün bir gerçektir. Çeşitli kesimleriyle neredeyse her gün “sokakta” olan işçi ve emekçileri; demokrasi mücadelesinin günümüzdeki en önemli birleşik güçlerinden biri olan Kürtleri, hükümet elebaşılarıyla cümle yalakaları tarafından aşağılanan Aleviler başta olmak üzere çeşitli “inanç kesimleri”ne mensup kitleleri, birlikte hareket etmeye güç yetirecek bir örgütlenme henüz söz konusu değildir. Kuruluşunu ilan eden HDK bu doğrultuda bir adım sayılabilir. Ama, işçi sınıfını, kent ve kırın tüm yoksullarını ortak talepleri etrafında birleştirici bir politika, esas olarak ancak sınıf perspektifiyle hareket eden ve  sermaye ve hükümetinin halk kitleleri üzerindeki politik-ideolojik etkisinin ve bunun yarattığı tahribatın farkında olarak, tüm emekçileri mücadelede birleştirmeyi temel sorun olarak gören bir anlayışla başarıya ulaşabilir. Mücadele içinde, ileri çıkan kesimler başta olmak üzere farklı tüm emekçi kesimlerini örgütlü birliğe çekmek; ve bu örgütlü güç ile kitlelerin diğer kesimlerine, güvenebilecekleri, birlikte hareket edebilecekleri bir güç merkezi olabilmek. Bu başarıldığında, sermaye devleti ve hükümetinin “gideceği gün” doğmuş demektir! Ve bunu ancak devrimci işçi sınıfı partisi başarabilir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa