25 Ekim 2012 11:05

Kimsenin haberi yok

Kimsenin haberi yok

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Irak ve İran Kürdistan’ında film çekerken elbet sınır hep başroldeydi, Sarhoş Atlar Zamanı’nda olsun, Kaplumbağalar da Uçar’da olsun, Yarım Ay’da olsun. İranlı Kürt yönetmen Bahman Ghobadi sınırlarla bölünmüş bir ülkenin parçaları arasında gidip gelirken sınırla başka bir ilişki kuruyordu anlaşılan. Her yandaki parçalar Kürtlerin toprağı çünkü, sınırlara rağmen değil, sınırlar da içinde olmak üzere. O filmlerinde, sinemasının Kürt yanının daha öne çıktığı söylenebilir belki, çünkü Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok’ta ülke dışına çıkmak niyetindeki Tahranlı yeraltı müzisyenleri İran’ın bütününe bakıyordu. Sınırla kurulan ilişki, yurtdışına gitme ve sürgün temaları etrafındaydı bu kez.
Yönetmen dört yıldır sürgünde yaşıyor, bunun son kısmı İstanbul’da ve buralarda Türkiyelilerin de aralarında bulunduğu oyuncularla çektiği son filmi de nihayet seyirciyle buluşuyor. Gergedan Mevsimi, İslam devriminden sonra yıllarca hapis yatan bir şairin hayatının üstüne çöken mevsimin adı. Bize hem yakın, hem aşılamayan mesafeler yaratılan ülke İran’ı düşünmek, İran üstündeki baskıyı, içerideki baskını, Kürtlerin hakkını hatırlamak isteyene bir mevsimlik fırsat daha. Kimsenin haberi olmayan şeylere dair, bir kez daha.
Filmin asıl kahramanı, Sadegh Kamangar ve İranlı mahpuslar, çünkü şair olan Kamangar’ın başına gelenlerden ilham alıyor. Anlaşıldığı kadarıyla hapisteki şairin ailesine öldüğü söylenmiş ama o 27 yıl sonra içeriden çıkmış. Filmde adı Sahel olan karakterin başına gelen de bu ve tabii bundan sonrası. İstanbul’a gittiğini öğrendiği karısı Mina’yı arayan Saleh’le birlikte seyirci de, o geçen sürede nelerin yaşandığını, araya ne girdiğini, şimdi hayatların ne durumda olduğunu öğrenmeye çalışıyor. Film şiirlerden çok besleniyor,“şairin İran’daki kızlarından biri” olarak jeneriğe geçen Bayan Nassr’ın sesinden şairin ruh hali seyirciye taşınıyor. Buna eşlik eden görüntülere egemen olansa, rüyalar, bekleyişler, sessizlikler ve acı hatıralar.
Sık sık geri dönüşlerle hapisten çıkan Sahel’in ve eşinin yaşadıkları, bugünkü sessizliğin nasıl bir çığlık olduğunu özetliyor aslında. Bu duygu, özellikle filmin ilk yarısında seyri epey başarıyla taşıyor. Kurulması zor bir denge. Hem çiğ, Batı yanlısı, oryantalist bir duruşa kapılmadan İslam devrimini eleştirmek anlamında politik, hem hapisten çıkan adam, karısı ve aralarına giren kötü adam üçgeninde arabeskleşmemek anlamında insani dengeler. Yılmaz Erdoğan’ın kötü adam karakteri, zaten genel olarak oyunculuğu da çarpıcılığı da en etkili karakter herhalde. Devrimden önce Mina’nın albay babasının yanında çalışan, genç kadına aşık bir adamken, kendisini ortasında bulduğu “Kahrolsun Şah” gösterilerinde politik duruşu şekillenmeye başlıyor. Böylece seyirci de, devrimi yürüten kitlenin sınıfsal konumunu ve motivasyonunu anlayarak, o karakterle birlikte devrimin mazlumluğu ve zalimliğini takip edebiliyor. Bir noktadan sonra bilgisayarla üretildiği pek belli olan rüya sahnelerinin acemiliği, Sahel’in bitmeyen durgunluğunun yabancılaştırıcı etkisi, tanıştığı genç kadınların hikayelerinin yüzeyselliği derken, seyirciyi tutması iyice zorlaşıyor.
Özetle Gergedan Mevsimi, belki sonucu çok parlak olmayan ama duygusuyla sarsıcı ve anlatımıyla cüretkar bir deneme. Ghobadi’nin rol vermeyi sevdiği hayvanları takip etmek isteyen meraklıların bulacağı bolca malzeme, cabası.
Doğum yeri bahsi geçtiğinde “Kürdistan” denivermesindeki normallik de, bazısı için küçük, bazısı için dünyalardan büyük bir not olsun sadece. Kimsenin Kürtlerden haberi yok zaten, bazı gözlerde.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa