Hoş geldin...
On üç gün önce kendimce onsekiz yaşın önemine değinmiştim Evrensel’ in yıldönümünü yazarken. Ve şöyle demiştim:
“Onsekiz yaşına ulaşmış olmak son derece önemli bir olaydır yaşamda. Yeryüzüne ayak basıldığında bir ya da iki ad, bir soyad; belki bir de san taşımak, giderek değişen biçimsel ve düşünsel bir yapıya kavuşmak bile işe yaramaz, geride bırakılmış yıllar onsekizi bulmazsa. O yıllar şöyle ya da böyle birer birer bir devrilecek ki adam yerine konulabilsin ademin oğlu. Yoksa, yok!…
...
Kendi kendinin padişahısındır hiç değilse. Mühür basma yerine imza atma yetkisi oluyor. İmzanın geçerliliği oluyor bir anlamda. İkinci kez doğuluyor. İlki yaşama bildiğiniz gibi, ikincisi de insanlığa. İkisinde de hoşlukla karşılanır; ama ikisinde de yolu bekleyen neler vardır neler, yaşama sırası gelmişken…
...
O yaşın tek önemi getirdiği bir kurumsal; bir de yasal kimliktir, kişiliktir. Bir anlamda kendini kazanmaktır, kanıtlamaktır. Sonrası ise alacak verecek, borç harç, ölüm, işkencedir.”
Gördüm ki, ister devirmiş olsun, ister devirmeye başlamış, ayaktopunun diliyle söylemek gerekirse onsekize girmiş ya da onsekizden çıkmış olsun Evrensel de o yaşın hakkını bir güzel vermiş doğrusu. Yeni bir kimlik edinmiş, yeni bir kişilik giydirmiş kendine. Sanki orta öğrenim sonrası yüksel okula başlamışların özgürlüğüne kavuşmuş. Dayatılmış kimlikten kurtulup kendi istekleri doğrultusunda bir kişiliğe bürünmüş. Tam onsekiz yaşın deli kanlılığı ve coşkusu işte. Gazetenin içinde olmayıp da uzaktan katkı veren benim gibiler ve bir de okurlar için birden bire gibi gelen bir değişim. Yeni bir oluşum. Aslında kendine dönüşüm.
Kuşkusuz, bu dönüşümün uzun süren hazırlıkları, uygulamada karşılaşılan zorlukları olmuştur. Olması da kaçınılmazdır kendi yağı ile kavrulan bir gazete için. Ama görünen o ki bunlar aşılmış, okura yeni bir gazete yaratılmış. Hepimizin birlikte ve zorunlu olarak bir yıl daha yaşlanmaya doğru gittiğimiz bu günlerde Evrensel’ deki bu yaş dönümü değişimi okurlara özgü şaşkınlığı yarattı bende de. Yazanı olunca da şaşkınlığım biraz daha çok oldu doğal olarak. Oturduğum yerde; hem de bu yaşta onsekiz yaşın delikanlılığına bürünmüş gibi oldum. Önce yerim değişti. Sonra günüm, arkasından boyum bosum. Ama ah bir de şu 3500 vuruş olmasa!
Evrensel’ in Pazar’ ı; hele de Hayat’ ı çok doyurucu gelirdi bana. Gazeteden çok, bir dergi gibi. Yanına bir de Birgün’ ü ekledin mi hafta sonu değil, hafta boyu okunurdu. Her gün Pazar günkü gibi olacağını düşünsem de ben o Evrensel’ i arayacağım sanki. Ah bir de dağıtım sorunu olmasa! Diğer gazeteler gibi her yerde bulunabilse. Nerede bulurum kuşkusu ve korkusu yaşanmasa…
Yine de, bu onsekiz yaş çılgınlığına düşmeden emeğin hakkını verdiği gibi dilin hakkını da vermesini bekliyorum Evrensel’ den. Milliyet’ te “ Kadın Gözüyle Spor” yazan Ayşe Yeşin gibi yazılarda hem ihtisaslaşma, hem branşlaşma ve hem de; evet hem de uzmanlaşmadan söz ederek evrensel (!) bir dil yaratma uğruna dil kirliliğine girmez umarım. Ve üstüne de ancak İslami kesimin ağzından duyulabilecek serbestiyet gibi bir sözcük bindirmez. Onsekizinde olmasa bile çok uzağında görünmediği için bu sözcüğü yaşıyla bağdaştırmadığım Yeşin’ in yazısının başlığında “Geç ama, doğrusu oldu” dediği böyle bir şey olmasın!…
Evrensel, bir kez daha hoş geldin. Ama bunlarla gelme ne olur. Bunlar evrensellik değil. Dilin varsıllığı hiç değil. Bunlar dilin yoksulluğu ve yoksunluğudur. Kirliliğidir. Attila Aşut da bu “Kirlenmenin Boyutları” nı yazmıştı bir gün Birgün’de. Arcadium, Artium,Galeria, Gıordion, Star, Show, Fox, Lüx ve benzeri dil kirleten sözcüklerden söz ederken o kirlilik seline kapılıp gitmişti kendisi de. “Ama ülkeyi yönetenler de dinsel ritüelleri topluma dayatma alışkanlığından vazgeçmelidir” demiş ve o da ritüeli bozmamıştı.
Bu ülkede bu toprağın dili yasak; ama sömürgecilerin dili karşısında dilimizin kemiği yok, boynumuz kıldan ince. Bu koşullarda da olsa Evrensel hoş geldin evimize, güzellik kat dilimize. Sokaklarda akan insan kanı üzerine bir de hayvan kanının döküleceği, zam yağmuru altındaki bu günlerde bir tek senin şenliğin kutlu olsun, mutlu geçsin. Yoksa bayram gelmiş kimin neyine, kan damlar kimi yüreklere…
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/284405.jpg)
Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz
İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.
Türkiye’de siyanür kullanılan 24 maden var. Bunların 10’u fay hattı üzerinde.
![İliç: Madenciliğimizin fotoğrafı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/256045.jpg)
İliç: Madenciliğimizin fotoğrafı
![“Üç aya yakın süre geçti, İliç komisyon raporu hâlâ gelmedi”](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/261948.jpg)
“Üç aya yakın süre geçti, İliç komisyon raporu hâlâ gelmedi”
![Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284338.jpg)
Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal
![Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/254547.jpg)
Evrensel'i Takip Et