İçimde ölen biri
Dün doğum günüydü Ahmet Kaya’nın. Çatal bıçaklarla saldırıp marşlarla kovalamakla başlayan cinayetlerinden beri, hep 43 yaşında. “Siz benim nasıl yandığımı nerden bileceksiniz” dizesi kaldı asılı.
Tevfik Taş, Deprem 7.2 Irkçılık 77.2 kitabında, birinci yılını dolduran Van depreminin hatırlattığı ırkçılığın köklerini aramaya, Ahmet Kaya’ya yönelik saldırıyla başlıyor. Magazin gazetecileri, Kürtçe şarkı, klip, “yürekli televizyoncular”, küfürler, çatal bıçaklar, davalar, “Ayıp ettin gözüm”lerden geçerek şu bağlantıya dikkat çekiyor yazar: 10 Şubat 1999’da Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde küfürler edip çatal bıçak fırlatanların ön safındaki Müge Anlı, geçen yıl bugünlerde herkes Van’a yardım etmeyi konuşurken “küçücük çocukların eline taş verip polise attıranlar devleti sadece zor günde beklemesinler” gözdağları vermeye çalışan aynı televizyoncuydu. “Herkes haddini bilsin”, onun ifadesiyle. İstedikleri kadar “yanlış anlaşıldı” diye çırpınsınlar, o sözleri de, öncekiler gibi, duyan duydu, kayıtlara geçti. Başka dili sürçenleri, depremden sonra “oh” çekenleri, “ilahi adalet” yorumları yapanları duyduğu gibi. Sosyal medyadan gazetelere, bunları art arda sıralanmış görmek, hatırladığından da vahimmiş diye düşündürüyor ister istemez. Hani insan biliyor da, o kadar da mı, o kadar mı pervasız, o kadar mı yüzsüz, o kadar mı dizginsiz bu ırkçılık...
Tersi de, umut da var tabii kitapta, yardım konserlerinden taraftarların destek organizasyonlarına. Belki incelemedeki amaç öteki listeyi çıkarmak olduğundan daha kenarda kalsa da, yaraların nasıl sarılacağına dair cevap olsa olsa orada.
23 Ekim’de, depremin yıl dönümünde Evrensel’in manşetinde, “Yaralar sarıldı” haberleri yapılan Van’ı Vanlılar anlatıyordu. Ne evler tamam, ne su akıyor, ne yardımlar ulaşmış, ne hastane, ne okul, ne ekonomi yerinde. Yani yaraların falan sarıldığı yok, belli ki daha sarılması için ne gerektiğini bir süre daha okuyacağız, buralarda.
Peki, ırkçılık yarasını sarmak kolay olacak mı? Her sözle, atılan her mesajla, ağızdan “kaçan” her gafla, “yanlış anlaşılan” her yorumla tekrarlanan nefret, büyüyen düşmanlık, açılan mesafe... Deprem 7.2 Irkçılık 77.2 bunu deyimlerdeki masum görünen ırkçı laflardan edebiyattaki başka halkları aşağılamaya, dil üstündeki yasaktan cezaevindeki tecavüzlere, Guernica’ları yaptıran faşizmin tarihinden buraların onlarca saldırma, kovma, el koyma hadisesine kadar, elde şiir kovalıyor. Memleketin kardeşlik kadar düşmanlığın tarihine tanık olduğuna, ayrımcılığın, saldırganlığın, yanındakinin derdine yabancılığın bir günde inşa edilmediğini hatırlatıyor.
Bu can sıkıcı devamlılığı okudukça, insanın aklına başka örnekler gelmese keşke. Ama “Deprem doğuda, Van’da da olsa” diye söze başlayan televizyon sunucusunun açık ettiği bilinçaltı, “Sizi Vanlı olduğunuz için, Kürt olduğunuz için sevmiyoruz” demeklere çok mu uzak şimdi? “Yezidi de olsa” diyen pek lütufkar kucaklamalarla büyüyecek düşmanlıkların duracağı bir gün gelmeyecek mi?
Van depreminden sonra tanık olduğumuz bu kolektif çıldırma, utanma duygusunu kaybetmemiş her yurttaşı utandırmıştı ya, onun belgesi önümüzde.
Ya bugün? Aç olan Kürt olunca sırtını dönenlerin, “Bana ne” diyenlerin, “Onlar zaten...” diye verilen akılların, “Tamam yeter” diye kesilen ahkamın, tıkanan kulakların, beklenen ölümlerin memleketinde daha fazla utanmamak için, barışa ne kadar aç olduğumuzu hatırlamaktan başka çare var mı? Bir elini uzatan çıkmadığı için insanların öldüğü ülkeye yazıklar olsun.
Onunla başladı, onunla bitsin.
“Depremler oluyor beynimde
Dışarıda siren sesi var
Her yanımda susmuş insanlar susmuş
İçimde ölen biri var”
Evrensel'i Takip Et