28 Ekim 2012 10:51

Dilde çıkan sivilce

Dilde çıkan sivilce

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İlkokul 2. sınıf öğrencilerine öğretmenleri der ki “hadi bakalım anadili ile ilgili şiir yazın, bir de resimlerle süsleyin şiirinizi”. Başlar çocuklar yazmaya: “güzel dilim, seni çok beğeniyorum, çok güzel yazmışsın, çok güzel anlatmışsın” yazar biri, “sen hep benimlesin, güzel dilim, seni bırakmam kimseye, Türkçe dilim” der öbürü, “dilim çok önemlidir, çünkü onunla şeker emiyorum, onunla konuşabiliyorum” diyerek bir çocuk için dilin en “önemli” işlevini anlatır diğeri. Bu güzel şiirlerin yazılı olduğu kâğıtlarda aylar, yıldızlar, kalpler, dil çıkaran çocuklar çizilidir. Bir çocuk daha vardır sınıfta, adı Berivan, onun kâğıdında “bazen ben Türkçe konuştuğumda dilimde sivilce çıkar” yazılıdır, ne yıldızlar uçuşur bu kâğıdın üstünde, ne de gülen çocuk yüzleri. Kırmızı kalemle çizilmiş sivilceler basmıştır bu cümlenin yazılı olduğu kâğıdı.  
Bu gerçek olay İzmir’de yaşanırken bir başka gerçeklik de Mersin’de açlığa durur. Mersin E Tipi Cezaevi’nde süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlayanlardan biri de 16 yaşındaki M.K.’dir. Açlığın çocuk hali hangi coğrafyada nasıl yaşanırsa yaşansın derttir ya hani, ne hikmetse Mersin’de yaşananın dert olmasının önüne “ama onlar çocuk değil ki” diye başlayıp, türlü türlü devam eden cümleler geçer…
Dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek “Onlar aslında çocuk değil. Resmiyette yaşları küçük ama aslında onlar çocuk değil” diyerek bu çocuklardan çaldıklarını resmi ağızdan itiraf etmişti, hatırlar mısınız? “Terörist çocuk” diye de bir kavram lütfetmişti memleket yargıçları hukuka.   Şimdi bazıları da oturdukları yerden çocukların bile açlığa durmasını “ama”larla ifade etmenin derdinde. Kafa aynı Cemil Çiçek kafası. Her şeyden önce fark edilmesi gereken çocukların zaten o cezaevlerinde olmaması gerektiğiyken,  “ama onlar…” Ne olmuş onlara? Doymuşluk ne dedi ki bu zamana kadar onların çocukluklarına, açlık şimdi ne diyor?
Cehennemin dünyadaki adı Pozantı Cezaevi mağdurlarından M.K., son 2 yılda tam 8 kez gözaltına alınıp 5 kez tutuklandı, 7 ayrı suçlamayla toplam 250 yıl hapis istemiyle yargılandı. Pozantı Cezaevi kapatıldığında gönderildikleri Sincan Cezaevinde dayak yedi, parmakları kırıldı. Tahliye edilmesinin üzerinden 1 ay geçmeden yine tutuklandı.  O henüz dünyaya gelmeden yakılıp yıkılan köylerinden zorla göçertilen, yoksulluğa mahkum edilen, çocuklarına yapılan işkencelerle baş etmek zorunda kalan ailesine de çocuklarının devlet araçlarına zarar verdiği gerekçesiyle toplam 80 bin TL para cezası kesildi.
O şimdi açlık grevinde, herkes biliyor taleplerini, anadilinde savunma ve eğitim, tecridin kaldırılması… Açlık bunu söylemenin kendisi olmuş bugün… Bu talepleri yerine getirmesi gerekenlere onların dilinden cevap verdikçe dilinde sivilceler çıkanlar, bu sesi duyurmak için
48 gündür hayatlarını eritiyorlar.  
Görmüyor muyuz, aynı dille konuşmayı dayattıkça aynı dili konuşmadığımızı? Çocuklar bile ölüme yatmanın diliyle anlatmaya başlamışsa dillerinde çıkan sivilceleri, bir arada yaşamı savunmanın dilinden kelimeler eksilmiyor mu? O eksilen kelimelerin yerine yenisini koymak en çok da bize düşmüyor mu? “Barış” demek, “çözüm” demek, “yeter” demek, ama bunları güçlü demek, birlikte demek gerekmiyor mu?
Unutmayalım, bu çocukların açlığı bumerangdır, herkese döner… Akşama bir tas çorba pişirmenin derdinde olanın sofrasına da, kendisine hiç değmeyeceğini düşünenin hayatının orta yerine de, savaşı bir oyun gibi oynayanın mezarına da düşer.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa