29 Ekim 2012 10:04

Ne bulutu

Ne bulutu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünyayı kurtarmak için seçilen bir hacker’ın kara gözlük takıp deri pardesüyle mermiden hızlı eğilmeye başladığı bir film vardı. Kaç bin yıllık, meğer dünya gerçek değilmiş, her şey insanın kafasındaymış fikriyle, teknoloji sağolsun, dünyanın en felsefi filmini yapmış muamelesi görmüştü. Yönetmen kardeşler kenarda bekledi, koşarak bir arkadaşları yanlarına geldi. Aslında ondan önce, ta mark varken, kırmızı saçlı bir Alman kızın koştuğu film vardı. Farklı ihtimallerde yine aynı hızla koşturup kıza 100 bin mark bulduran yönetmenin çeşitli olasılıkların filmini yapmış olması pek beğenilmişti.
Üç arkadaş bir araya geldiler, olasılık meraklarını ve derin felsefelerini birleştirip bütün tarihi yeniden yazmaya cüret ettiler. Wachowski kardeşler (Sadece yapımcısı değil, nedense bazı yerlerde öyle geçiyor) ve Tom Tykwer’in üç saatlik yeni filmleri Bulut Atlası, huzurlarınızda. Filmde, ilk bakışta anlaşıldığı kadarıyla, aynı oyuncuların canlandırdığı farklı zamanlarda geçen altı bölüm var, iç içe geçmiş. 19. yüzyılda denizciler, 1930’larda bir müzisyen, 1970’lerde bir gazeteci, günümüzde bir yayıncı, gelecekte “üretilmiş” denen hizmet sektörü çalışanı bir kadın, bir de taşlı sopalı kabile, insanın bitmeyen dertlerinden örnekler oluşturmak üzere bir araya gelmiş. Niye, diye sorulacak olursa, bir düşünelim.
Sürekli aynı karakterleri gördüğümüze göre, film reenkarnasyon üstüne mi? Pek sayılmaz. Yani, aynı oyuncular bir şekilde her zaman denk geliyor ama kişiliklerinde de, ilişkilerinde de bir devamlılık görmüyoruz.
Bu hayatta kapanmayan hesabı başka hayata ertelediğine göre, şükretmeyi mi öneriyor? Pek sayılmaz. Yani, her şeyi mahşere bırakıyor gibi görünseler bile kahramanlar teslim olanlardan değil, mücadele edenlerden seçilmiş.
Her seferinde bir iktidarla didişme varsa, film direniş üstüne diyebilir miyiz? Pek sayılmaz. Çünkü direnseler de, kimsenin bir şey kazandığı yok, bilmem kaç bin yıl olmuş, dünya daha eşitsiz bir yer olmuş, en son tükenmiş hatta.
O zaman film direnmenin anlamsız olduğunu söylüyor demek ki? Pek sayılmaz. Zırt pırt bir filmden “Haklarımın ihlal edilmesine göz yummayacağım” repliği alıntılanıyor.
Bolca özgürlükçü alıntılara yer veriyor mu yani? Pek sayılmaz. Alıntılanan tek gerçek yazar var, Sovyetlerin vatan savunmasına karşı çıkıp Amerika’nın her yeri işgal etmesini savunan Soljenitsin. Onun özgürlük üstüne yazdıkları sık sık geçiyor.
Bu film bir mesaj vermek için değil, sadece gülelim eğlenelim diye mi çekilmiş? Pek sayılmaz. Çok ciddi duruyor, kölelik var, enerji savaşları var, gelecekteki tuhaf bir toplumda da olsa direniş örgütleri bile var, sanki bir şey söylüyor.
Daha fazla yormadan, ne diyor bu film? Her hayat birbirine bağlıdır diyor en fazla. Her dinin, her felsefenin, her politik görüşün söyleyebileceği sıradan bir önermeden başka ne diyor peki? Hmm.
Direnişten söz ediyor gibi yaparak üfürükten göndermelerle sınırlı kalması, bütün mücadele ihtimallerinin aslında gereksiz ya da imkansız olduğunu alttan alta tekrarlamaktan başka bir işe yaramıyor. Türünün diğer kafa karıştırıcı örnekleri gibi, isteyen seyircinin durduğu yerden değişik şekillerde yorumlamasına izin veriyor tabii, “Düzene koca bir tokat” diye okuyan bile çıkacak mutlaka. Sadece şuna dikkat o zaman, geçmişte kölelik var biraz, gelecekte iktidarı devirmeye çalışan, başarısız olacağını bile bile kendini feda etse bile bir örgüt var. Günümüzde ne var? Huzurevinden kaçmaya çalışan yaşlılar.
Bugünün direnişlerini de, direnişlerin bugününü de gösterecekseniz iddialı olun, büyük yönetmen hanımlar, beyler. Üfürük bulutlarıyla olmaz o iş.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa