30 Ekim 2012 12:25

Bu yasayla sendikacılık olur mu?

Bu yasayla sendikacılık olur mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çıktı ve herkes kurtuldu! Çıkan Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu. Kurtulan ise, “Hükümetimizle ve işverenlerimizle işbirliği içinde öyle bir yasa çıkaracağız ki sendikal hareketin önündeki sorunlar ortadan kalkacak, işçiler serbestçe sendikalaşacak” diye beş yıldan beri umut tacirliği yapan sendikacılar.
O yasa çıktı. Şimdi Cumhurbaşkanının önünde, uluslararası sendikal çevreden ve içerden bu yasanın emekçiler lehine olmadığını fark eden sendikacılardan ve işçilerden gelen “İmzalama!” taleplerine karşın Cumhurbaşkanı Gül patronların, yandaş sendikacı takımının ve Hükümetin isteği doğrultusunda bugün yarın imzalayacak görünüyor yasayı.
Tasarının Meclis gündemine gelmesinden beri gazetemiz, sendikacıların, sendika uzmanlarının, sendikal alanı izleyen bilim insanlarının ve gazetecilerin değerlendirmelerini yayımlıyor. Bu çevrelerin ortak değerlendirmesi, “Çıkarılan yasanın tek olumlu yanının sendikalara üye olma ve istifada noter şartının kaldırılmasıydı. Onu da 2014’e ertelediler. Sonrasında da ne olacağı belirsizdir” biçimindedir.
“Peki, daha iyisi beklenir miydi?” denebilir.
Bu soruya gazetemiz, yasanın tartışıldığı aylar boyunca her adımda, “Eğer sendikalar ve işçiler kendi taleplerini öne sürüp ağırlıklarını koymazlarsa bu Hükümet ve Meclisten işçiler lehine hiçbir şey çıkmaz. Var olanı bile aratırlar” diye yanıt verdi ve sendikal camiayı uyarmaya çalıştı. Ancak sendikaların ve işçilerin ileri kesimlerinin bu doğrultuda gerekli tutum aldıkları görülmedi. “Tutum aldık” diyenler de işin vitrininde görünmeyi, basın açıklaması ve çeşitli etkinliklerle taleplerini dile getirmekle sınırlı tepkiler gösterdi. Ancak bu tepkiler ne hükümetin ne de Meclisin fikrini değiştirecek bir mücadele düzeyine varmadı.
Yasanın Meclisten geçip cumhurbaşkanının önüne gelmesinden beri de sendikal camiadan ve ileri işçi kesimlerinden gelen tepkiler bu yasanın ILO standartlarıyla çeliştiği, sendikal hareketi boğacağı, hükümetin emek düşmanlığı, Meclisin duyarsızlığı üstüne yakınmalarla sınırlıdır.
Elbette ki Hükümetin emek düşmanlığı, sendikacıların önemli bir bölümünün sınıfa ihanet ettikleri ve patronların ve Hükümetin kucağına oturdukları teşhir edilmelidir. Ancak sendikal hareketin yeniden yapılandırılması ve sendikaların ayağa kaldırılması için bir strateji geliştirilip bu stratejinin belirlediği hedefe varılabilmesi için işçi yığınlarının seferber edilmesi ve örgütlenmesine dayanan mücadeleci bir sendikacılık hattına girilmeden bu teşhirin hiçbir önemi olmayacaktır.
Böyle bir stratejinin hedefi sendikaların tüm sınıfı kapsayacak biçimde yeniden örgütlenmesi, bu amaçla sınıftan kopmuş sendikacılardan sendikaların kurtarılmasıdır. Bu amaçla her kademeden sınıftan yana sendikacılardan ileri işçi kesimlerine kadar sınıfın biriktirdiği ileri güçlerin birleştirilmesi ve geniş işçi kesimlerinin sendikal mücadeleye çekilmesidir.
1983’te askeri cunta sendikalar yasasını çıkardığında dönemin TİSK Başkanı Halit Narin, işçilere, “Hadi şimdi de grev yapın da görelim!” demişti. O tarihten sonra da Türkiye’de işçiler ciddi grevler yaptılar, ‘89 Bahar Eylemlerini yarattılar ve sonraki yıllarda da kendilerini yasalarla sınırlamadıkları zaman ciddi mücadeleler yaptılar.
Bugün de çıkarılan yasaya bakarak, “Bu yasalarla sendikacılık yapılamaz” diyenler çıkacaktır. Ancak, işçi sınıfı, sosyalizmin duldasında oluşan ‘sosyal devletçi” dönem bir yana bırakılırsa, bütün tarihi boyunca böyle ağır koşullarda, herkesin “Bu koşullarda kimse bir şey yapamaz” dediği koşullarda mücadele etmiştir. Ve işçi haklarının ve sosyalizme varan sınıflar mücadelesi bu ağır koşullar içinde doğup gelişmiştir.
Bugün de işçiler, bu yasalara rağmen sendikaların yeniden örgütleyip kaybettiklerini ve daha da ilerilerini kazanacakları bir mücadeleye atılabilirler. Yeter ki, onlar önderlik etmeye soyunlar; sınıf partisi ve sınıftan yana sendikacılar onların ilerlemesi için üstlerine düşeni yapsın.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa