01 Kasım 2012 13:11

Ne barikat, ne tarikat

Ne barikat, ne tarikat

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Almanya ziyaretinde, sokaklarda protesto gösterileri sürerken, Türkiye Başbakanı, Alman muhatabıyla düzenlediği ortak basın toplantısında, şunları söylüyordu: “Ölüm orucunda bir kişi var. Açlık grevinde kimse yok. Şov yapıyorlar.”
“Şov yapmak” sözünü ben daha önce de işitmiştim. Beynimde yankılanan bu kelimeler, beni yakın geçmişime götürdü. Demek ki bu zihniyetin her kademesi aynı tekerlemeyi tekrarlıyormuş.
Aynı yıkıcılık, aynı nefret söylemi, aynı sorun yaratan anlayış.
***
Başbakan, nefret söylemi yayıyor. Hırsını, kinini toplumun tüm kesimlerine yansıtıyor. Onları birbirine kışkırtıyor. Sonra hiçbir şey olmamış gibi bir süre susuyor. Ya da susturuyorlar.
İki başlılıktan yakınan Başbakan, belki de devlet kademesindeki ve kendi partisindeki o “ikinci başın” varlığı sayesinde bir süre susturulabiliyor, dizginlenebiliyor. İşte, diktatörlüğün ilanını engelleyen –fakat yine de totaliterliğe gem vuramayan- bu iki başlılık galiba.
Başbakan yakıyor, yıkıyor, coplatıyor, gaz ve tazyikli su sıktırıyor, komşu ülkelere savaş ilan ediyor, Kürt sorununda parlamentoda temsil edilen siyasi partiyi muhatap kabul etmiyor; onun bu politikalarını tasvip etmeyen Cumhurbaşkanı ise 12 Eylül Anayasası’nın kendisine verdiği yetkileri kullanarak, denge kurmaya, Başbakanın yanlışlarını düzeltmeye çalışıyor.
Ama bir üst kademeden gelen bu fiyaka bozucu tavırların Başbakanı kızdırması doğal. Çünkü Başbakan bu zamana kadar yapılan her yasal ve anayasal düzenlemeyi, kendisinin önderliğindeki bir Başkanlık sistemine geçiş yolunda döşenen taşlar olarak görüyor. Ve bu düzenlemelerden, kendisinden başkasının yararlanmasına da tahammül edemiyor.
Cumhurbaşkanlığı makamını bir süreliğine “kardeşine” bıraktıysa eğer, bu galiba partisinin âli menfaatlerini korumak içindi. Parlamenter sistem içinde, 12 Eylül Anayasası ile olağanüstü yetkilerle donatılan sorumsuz Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini sağlayacak Anayasa değişikliği de Başbakanın kafasındaki başkanlık/yarı başkanlık sistemine geçiş yolunda atılmış bir adımdı. Önceki iktidarlar döneminde, parlamento, Cumhurbaşkanına bu yetkilerini kullandırmamak için çok direndi. Hatta 2002’ye kadar yapılan Anayasa değişiklikleri de hep Parlamentonun gücünü artırmaya yönelikti. AKP iktidarıyla, yürütmenin gücüne güç katan, yasamayı da yargıyı da yürütmenin kontrolüne sokan Anayasa değişiklikleri yapıldı. Bunun varacağı yer yeni Anayasa adı altında başkanlık/yarı başkanlık sistemiydi fakat MHP’nin bu konuda iktidara destek vermeyeceğinin sinyalleri, iktidar partisinin planlarını bozdu.
İktidar partisinin geldiği nokta buyken, Cumhurbaşkanının Anayasa’nın kendisine tanıdığı mevcut yetkileri kullanarak, 29 Ekim etkinliklerinden iki gün önce Ankara Valisi ile görüşmesi ve gerginlik artarsa barikatların kaldırılması konusunda tavsiyede bulunması, Başbakanı rahatsız etti. Ama üst makamla görüştükten sonra bunun aslında Başbakanın da itibarını kurtaracak bir müdahale olduğunu anlayacaktır ve yine kardeşçe yollarına devam edeceklerdir.
***
Başbakan bu tutumuyla ülkede gerginliği artırıp, herkesi terörist ilan ederken; talepleri karşılanmayan toplumun tüm kesimlerini de birer birer ayağa kaldırıyor
Böyle bir ortamda, biz gazeteciler de Avrupa’daki meslektaşlarımızla birlikte, 5 Kasım’da “ayağa kalkıyoruz”. Birçok Avrupa ülkesindeki Türkiye Büyükelçilikleri önünde yapılacak basın açıklamalarında hapisteki gazeteciler sorununa dikkat çekilerek, serbest bırakılmaları talep edilecek; basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasa hükümlerinin değiştirilmesi istenecek.
Gazetecilere Özgürlük Platformu da (GÖP) 5 Kasım’da İstanbul’da Tünel’den Taksim’e bir yürüyüş düzenleyecek ve basın açıklaması yapacak.
Tekelleşme ve sermaye yoğunlaşmasına karşı; her türlü sansür ve otosansüre karşı; dezenformasyon ve manipülasyona karşı; basın özgürlüğü ihlallerine karşı; basının yol açtığı kişilik hakkı ihlallerine karşı; editoryal bağımsızlık ve nitelikli yayıncılık için; basın özgürlüğü için; halkın haber alma, bilgi edinme ve gerçeğe ulaşma hakkı için; sendikal örgütlenme için yalnızca gazetecileri değil, ezilen ve talebi olan tüm kesimleri, işçileri, sendikacıları, yazarları, aydınları, bilim insanlarını, avukatları, öğrencileri 5 Kasım’da “Gazetecilik İçin Ayağa Kalk” gününde buluşmaya çağırıyoruz.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa