İşçinin ölümü
Çok seviyor rakamları Başbakan... IMF’ye borç şuydu bu oldu; dünya bilmem kaçıncısıydık da şuraya geldik. Cari açık, kredi notu... Rakam, rakam üstüne... Yeterli sıklıkta ve karmaşıklıkta söylenince “ikna edici” sanıyor belki de...
İşte size bir rakam; 5 haneli. 10.297; bu yazı yazılırken bile artmıştır gerçi. Ölüm sayacı işliyor fabrikalarda, işyerlerinde... 10 yılda 10 binden fazla insan can vermiş iş cinayetlerinde.
“İşçi” deyince bir patronun muhasebesini tutanların “girdi” ya da “çıktı” kalemlerindeki “emtia”lardan sanılmasın...
İnsan bu... Etiyle kemiğiyle, çoluğuyla çocuğuyla, yariyle babasıyla insan... 10.297’yi boşverin bir dakikalığına; sadece “bir” olsun. Herşeyin başlangıcı olan “bir”. Siz o bire; akşam mesai bitimi yolunu gözleyen bir küçük çocuğun gözüyle bakın. “Baba gelecek, atım olacak” diyen çocuğun gözüyle. “Bu ara yoğun çalışıyor, üç beş kuruş birikince evleneceğiz” diyen sevdalının gözüyle bakın.
“Güzel öldüler” diyenlerin gözüne bakın sonra...
Başka “ölümler”de ortalığı ayağa kaldırıp, “cenaze kaldırmaktan siyasi rant” uman burjuva politikacıların “ölü seviciliği”nin bile gündemine girmiyor bu işçiler... Meclis bile, inşaatındaki işçi ölümü ile açılıyor bu ülkede. İyi ki, orada işçilerin temsilcisi de var da; açıldığı gün “iş cinayetleri”nin sözü ediliyor hiç değilse!
Ne kaza, ne takdir-i ilahi! Bile bile lades; göz göre göre ölüm; ölüm üzerine kurulu bir ekonomik model. Bağımlı olduğu kadar “vahşi” bir kapitalizm... Rakamlar ortada. Denetim rakamları da... 18 milyon çalışanın iş güvenliğini denetleyecek müfettiş sayısı sadece 463! Koca ülkede meslek hastalıkları hastanesi sayısı sadece 3.
Cami yeşili, kışla yeşili, turuncusu mavisi yok bu kapitalizmin! Naylon çadırda yanan inşaat işçilerinin; servis minibüsünde boğulan, fabrikada yanan tekstil işçilerinin; madenlerde toprak altına gömülenlerin tek bir katili var.
İnsanı “rakam”, işçiyi “makine” sanan şu lanet olası sistem... Ve elbette, bugün “ekonomik göstergeler iyi” diye böbürlene böbürlene anlatan iktidar zihniyeti!
10 bin kere “yerin dibine geçsin” hepsi...
SSK kayıtlarında 80 binden fazla işçinin yanında, “iş kazasında öldü” yazıyor bu ülkede...
ILO kayıtlarında dünyada her yıl ölen işçi sayısı 210 bin...
“Dünya öküzün boynuzunda” sananların devr-i saltanatının ardından gelen burjuvazi, işçi sınıfının omuzları üstünde sürüyor saltanatını... Onların cesetlerine basarak ilerliyor, “fabrikalarda al kanlarını içerek” hayatta kalıyor. Biri de bir, bini de bir...
Dün sabah ajanslara düşmüş bir haber; Balıkesir’de bir “iş güvenliği eğitimi”... Uzman işçileri toplamış anlatıyor; “iş kazalarının yıllık maliyeti 15 milyar dolar”... “Her yıl 210 bin işçi ölüyor” da diyor gerçi; ama başlık 15 milyar dolar!
Ne büyük para; ne büyük kayıp! 210 bin işçinin canına karşılık; 15 milyar dolar! Eleştireni bile önce “para”yı söylüyor; başlığa “para” çıkıyor...
Allah’ları “Para” olmuş ya; bir de “kan parası” diye bir gelenek tutturmuş kan içiciler... “Kanı kanla yıkamazlar, parayla yıkarlar” demiş sanki Yunus Emre...
Askerde ölenin “eğitim zaiyatı”, fabrikada ölenin “üretim zaiyatı” sayıldığı; bombalarla öldürülenin “operasyon hatası” sayanların devri geçecek elbet. Bu kadar ölümün ardından “kâr zarar hesapları” ile sözde çözüm arayanların, işçinin tenindeki tek bir çiziğe bile merhem olamayacağı görülecek.
“Kestikleri kurbanların sırtında sırat köprüsünü geçecekleri” hesabını yapanlar, kurban ettikleri insanların ellerini yakalarında hissedecek elbet.
Öbür tarafta olmasa da, bu cihanda...
Evrensel'i Takip Et