Talepler görmezden geliniyor
Fotoğraf: Envato
Açlık grevleri 54’üncü gününe dayandı. Başbakan, Adalet ve Sağlık Bakanları “Cezaevlerinde asayişin berkemal” olduğu iddiasında.
TTB ve İnsan Hakları Derneği yöneticileri ise, ”açlık grevcilerinin kritik sınırı aştıkları, ölümlerin an meselesi olduğu gibi pek çok tutuklunun da beyin ve hayati organlarında kalıcı sakatlanmalara yol açmasının kaçınılmaz olduğunu” söylüyor.
Böyle bir aşamaya gelinmesine karşın Başbakan ve AKP önde gelenleri, cezaevlerinde açlık grevlerinin olup olmamasını da önemsemeyen tutumlarını sürdürüyorlar. Dahası Başbakan ve AKP sözcüleri bir yandan BDP’lileri suçlarken öte yandan “Yiyorlar içiyorlar bir sorun yok” propagandası yaparak açlık grevcilerini şekerli su, tuz ve vitamin almaktan vazgeçirecek kışkırtıcı bir çizgi izliyorlar.
Diğer yandan açlık grevine destek veren tutuklu yakınlarının, BDP ve açlık grevcilerinin taleplerinin kabulünü isteyen demokrasi güçlerinin, insan hakları savunucularının miting, basın açıklaması gibi eylemlerine de emniyet güçleri cop, gaz, su,... hiç bir şiddet aracını ihmal etmeden saldırmaktadır. Dün de Diyarbakır’da cezaevindekilere destek amaçlı düzenlenmek istenen mitingin yasaklanmasına tepki gösteren halka karşı vahşice saldırılmıştır. Ama ne var ki, cezaevlerinde 682 tutuklunun eylemleri sürer ve Diyarbakır’da polis halkı cop, su ve gazdan geçirirken Kızılcahamam’da partisinin “kamp”ında konuşan Başbakan Erdoğan, bu gerçeklerin yaşandığı ülkeyi, 10 yılda nasıl baskı ve şiddet ülkesi olmaktan kurtarıp özgürlükler ve demokrasi ülkesi haline getirdiklerini uzun uzun anlatmakta bir beis görmemiştir.
Kısacası Hükmet ve AKP önde gelenleri tutumlarıyla siyasi tutukluların ölmesi ya da kalıcı biçimde sakat kalmalarını umursamadıklarını göstermektedirler. Ancak onlar BDP’yi, KCK’yi suçlayarak işin içinden sıyrılamayacaklardır. Çünkü bunca yıllık cezaevi sorunu içinde yapılan tartışmalarda az çok dünyada ne olup bittiği ile ilgilenen herkes, cezaevlerindeki sorunun aslında bir sistem sorunu, daha somut olarak da Hükümetin sorumluluğu olduğunu bilmektedir. Yaşar Kemal de bunu, daha birkaç gün önce kendine has üslubuyla bir kez daha dile getirdi.
Ancak, bir yanıyla açlık grevinin yarattığı trajik ortamı kullanan Hükümet, açlık grevlerini amaçsız ve içerdeki tutukluların kendi keyifleri gereği yaptığı bir eylemmiş gibi tartıştırmak için gayret gösteriyor, gündemi saptıracak bir propaganda yürütüyor.
Oysa açlık grevleriyle siyasi tutuklular; bir yandan yargılandıkları mahkemelerin “ana dilde savunma hakkını” kabul etmesi ve kendi savunmalarını yapabilmeyi amaçlıyorlar. Dahası açlık grevcileri “Öcalan‘ın üstündeki tecridin kaldırılmasını” isteyerek de “Kürt sorununun demokratik çözümü için müzakere imkanı”nın yolunu açmak istiyorlar.
Daha önce bu köşeden de sıkça vurgulandığı gibi açlık grevcilerinin talepleri, Türkiye kamuoyunda geniş bir kesim tarafından “makul ve yerine getirilmesinde sakınca olmayan istekler” olarak görülüyor. Hükümet de bunu inkar edemiyor ama talepler söz konusu olduğunda böyle talepler yokmuş da sadece amaçsız, açlık grevi yapmak için açlık grevi yapılıyormuş gibi davranıyor. Örneğin “anadilde savunma hakkı” dendiğinde, “4. Yargı Paketi’nde ana dilde savunma hakkı yer alacak. Bunun için açlık grevine ne gerek var!” diyorlar. “Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi” dendiğinde de “Bu konuda da zamanla bazı düzenlemelerin yapılacağı” belirtiliyor ama bu konuda “anadilde savunma” kadar bile bir zamanlama verilmiyor.
Çünkü Hükümet cenahı ve AKP propagandası toplumda kabul gören isteklere karşı çoğu zaman açıkça direniyor ama direnmenin kendilerine de zarar vereceğini düşündükleri konularda çözümü “belirsiz bir zamana” havale ederek, talep sahiplerini ve kamuoyunu oyalamayı amaçlayan vaatler öne sürüyorlar. Böylece AKP Hükümeti yapmadığı işler, yerine getirmediği vaatler ve talepler üstünden beklenti yaratarak, talepleri yerine getirmemeyi de siyasi bir ranta dönüştürüyor. “10 yıllık icraatları içinde en başarılı olduğu alan bu, yapmadığı işleri ranta çevirme becerisidir” dersek yanlış olmaz.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00