04 Kasım 2012 11:11

Devletlûlerin devlet ciddiyetine bak!

Devletlûlerin devlet ciddiyetine bak!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu laflar, bu bahaneler yeni değil. Aynı teraneyi;
1993’te Bingöl’de Şemdin Sakık’ın başında olduğu bir PKK’li grubun izinden dönen 33 eri öldürdüğünde de,
19 Ekim 2009’da Habur’dan Türkiye’ye geçen PKK’lilerin Habur’da büyük bir gösteriyle karşılanmasından sonra da,
7 Aralık 2009’da Tokat‘ta 7 askerin PKK’li gerillalar tarafından öldürülmesinden sonra da dinlemiştik: “Efendim hükümet tam sorunu barışçıl yöntemlerle çözecek adımlar atmak için harekete geçecekti ki, PKK -yerine göre derin devletle işbirliği içinde- bu eylemleri gerçekleştirdi. Bunun üzerine de hükümet, bu eylemlerin kamuoyunda yarattığı infial nedeniyle bu barışçıl adımları atmaktan vazgeçmek zorunda kaldı!”
En az 20 yıldır her vesileyle sarılınan bu tezin teorisyenleri de var.
Onlara göre; PKK ve savaş rantından geçinen kimi çevreler (Ergenekoncular, uyuşturucu ve silah tacirleri vb.) bu savaşın bitmesini istemiyor ve hükümet ne zaman sorunu çözmek için adım atsa, bu çevreler elbirliği ile çözüm girişimini provoke ediyor!
Şimdi de aynı teraneyi dinliyoruz. Hem de “Hükümetin Kürt sorununun çözümünün başındaki en yüksek görevli”den, Başbakan yardımcısı Beşir Atalay’dan!
Önceki gün AKP’nin “Kızılcahamam kampı”nda bir “sunum yapan” Atalay aynı gerekçeyi öne sürmüş.
“Biz aslında çözüm için adım atılması gereken ortamı sağlamıştık. Ancak açlık grevleriyle bu sabote edildi” diyen Atalay; “Biz zaten ne zaman çözüm konusundaki adımlar için uygun ortam oluştursak hemen arkasından bir sabotaj geliyor. Biz her defasında elimizi uzatıyoruz, ancak uzattığımız el hep havada kalıyor” diye yakınıyor.
Bu iddia bu kadar yüksek bir görevli tarafından, bu kadar açık bir biçimde ilk kez dile getirilmektedir.
Bu iddianın iki nedeni olabilir:
1-) Bu iddia doğru değildir ve hükümet, “Barışçıl çözüm yolları denenmiyor” diye kamuoyundan gelen baskıları püskürtmek ve baskının hedefine Kürt siyasi güçlerini koymak için bu iddiayı ortaya atmıştır. Daha doğrusu artık hükümet de kimi AKP kuyrukçusu liberallerin uzun zamandır savunduğu bu konspiratif teze sarılmıştır.
2-) İddia doğrudur ve hükümet ne zaman çözüm için adım atsa PKK ve Kürt siyasi güçleri bu çözüm adımını baltalayacak birtakım eylemler yapmaktadır ve hükümet de geri adım atarak, çözümsüzlüğün devamına razı olmaktadır!
Eğer birinci tez doğruysa durum vahimdir. Çünkü “Türkiye’nin en önemli sorununun çözümünü” hükümet ertelemekte, kamuoyunun sorununun çözüm beklentisini saptırarak şiddet politikasının devamı için bahaneler uydurmaktadır. Böylece onca ölümün, acının sorumluğunu üstlenmekte, ağlayan ‘anaların ahı’ nı almaktadır.
Yok eğer ikinci tez doğruysa bu daha da vahimdir. Çünkü hiçbir ciddi devlet böylesi önemli bir sorun karşısında, “Şu mihrak şöyle yaptı”, “Bu taraf böyle davrandı”, “Şu şer güç böyle provoke etti” gerekçesiyle yolundan dönmez. Tersine bütün bu baskıları bir tarafa iterek bir an önce, ‘sorunu çözmek için ne gerekiyorsa onu’ yapar. Hele de “Siyasi hayatımıza mal olsa da bu sorunu çözeceğiz” diye kürsülerden kükreyenlerin, “Biz adım atacaktık ama PKK şu eylemleri yapınca, açlık grevleri başlayınca yapmaktan vazgeçtik” diye ortaya çıkmaları ne devlet ciddiyetiyle, ne hükümet sorumluluğu ile ne de AKP ve onun liderinin Kürt sorununu çözmeye dair vaatleriyle bağdaşır değildir.
Gerçek ise AKP’nin sorunu Kürtlerin isteklerini dikkate alarak değil de kendi siyasi ihtiyaçlarının gerektirdiği bir çerçevede çözme isteğidir. Ki bu çerçeve, AKP’ye boyun eğmiş Kürde lütuf olarak sunulacak kırıntılardan ibarettir. Bunu da “Eskiden bu da yoktu. Bak biz nereden nereye getirdik Kürtlerin haklarını” diyen bir propagandayla AKP ve Erdoğan için, çözümsüzlüğü ranta dönüştürmektir.
“Biz çözecektik ama provoke edildik. Elimiz havada kaldı” ise tamamen kamuoyundaki “demokratik çözüm”, gerçek bir “müzakere” için hükümetin harekete geçmesi talebini püskürtmek için uydurulmuş gerekçelerdir!  

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa