Cuntadan AKP'ye hükümetlerin ortak programı: YÖK
Yükseköğretim Yasası, otuz bir yıl önce bugün, 44. Hükümetin, cunta hükümeti döneminin Yasası olarak uygulamaya girdi.
Yükseköğretimi A’dan Z’ye düzenlerken, Yükseköğretim Kurulu (YÖK)’nun kuruluşunu ve burayı yönetecek Başkanın tercihi ve atamasının Cumhurbaşkanı tarafından yapılmasını da getirdi. İlk tercihi cunta lideri Kenan Evren yaptı, İhsan Doğramacı’yı atadı. İkinci atamayı yine Evren, bu defa Cumhurbaşkanı sıfatıyla gerçekleştirdi. Başkan tercihi değişmedi. Üçüncü atamayı Turgut Özal yaptı. Başkan yine değişmedi. Özal dördüncü dönem atamasında Mehmet Sağlam’ı tercih etti. Daha sonra Süleyman Demirel beş ve altıncı dönem atamalarında Kemal Gürüz’ü, yedinci atama dönemine gelindiğinde Ahmet Necdet Sezer, Erdoğan Teziç’i tercih etti. Sekiz ve dokuzuncu atamaların tercihlerini Abdullah Gül yaptı; Yusuf Ziya Özcan ve Gökhan Çetinsaya. İlkini saymazsak beş Cumhurbaşkanı, sekiz atama, altı Başkan. Cunta dönemini çıkartırsak, 16 Hükümet dönemi. Birbirinden ‘ayrı-farklı’ programlara sahip oldukları iddiasındaki liberal, sosyal demokrat, dinci, milliyetçi siyasi partiler muhalefetteyken “ceberut” ilan ettikleri YÖK’ü hükümetteyken gözleri gibi koruyorlar. Beş Cumhurbaşkanı’ndan üçünün bu partilerin kurduğu hükümetlerde Başbakanlık yaptığını da anımsayalım. Dikkate değer bir süreklilik söz konusu. Peki neden?
Bu sorunun yanıtı için 24 Ocak Kararları’na kadar gitmemiz gerekir. Bu Kararlar, kapitalizmin merkez ülkelerinde başlayan yapısal krizini aşmak adına planlananların Türkiye ayağıydı. Yaşama geçirilmesinin önündeki en büyük engel örgütlü toplumsal muhalefetti. Toplum korkutulup, örgütsüzleştirilirken, ekonomik program da uygulanmaya kondu. Hükümetler değişti, ekonomi, sağlık, çalışma yaşamı vb. program ve uygulamaları değişmedi. Çünkü bu alanlar ülkemiz emekçilerinin, köylülerinin, halklarının, gençlerinin, çocuklarının, kadınlarının gereksinimleri için değil ulus ötesi şirketlerin patronları ile yerli işbirlikçileri için düzenleniyordu.
Üniversitelerimiz de toplumsal muhalefetin önemli odaklarındandı. Program kapsamına alınmaması söz konusu olamazdı. Öyle de oldu. Kadrolar zindanlara tıkılarak, işten atılarak susturuldu. Ardından emek piyasasının gereksinimleri kapsamında ara emek-gücü hedefi başta olmak üzere yeniden düzenlendi. Eğitim, sağlık, tarım, teknoloji vb. birçok alanın ticarethanesi oldu ‘üniversite’lerimiz. Hem insan hem de laboratuar vb. kamu kaynaklarının da patronlara aktarılmasının yolları örüldü teknopark vb. uygulamalarla. Günümüzde üniversiteler döner sermaye işletmeleri aracılığıyla doğrudan piyasa aktörü haline getirildi. Taşeronlaşma, esnek istihdam biçimlerinin laboratuarları yapıldı. Öncelikli hedef; kâr-kârlılık oldu. İdeolojinin yeniden üretildiği yerler olma özelliği üzerinden gerici, dinci kadrolarla donatıldı. Erkeklerle kadınların el sıkışmadığı akademisyenler, sosyal tesislerde alkollü içecek yasakları, havuzlarında kadın matineleri olağanlaştırıldı. Akademik özgürlük? İfade özgürlüğü olmayan bir toplumun üniversitelerinde sorgulanabilir mi?
Eylül ayının sonundan beri bazı üniversitelerde, YÖK’ün ‘yeni yasa tasarısı, tasarı taslağı’ vb. sıfatlarla adlandırılan, YÖK’ün web sayfasında bile halen yayınlanmamış, yalnızca bazı rektörlerin e-postayla personeline ulaştırdığı “Yeni Bir Yükseköğretim Yasasına Doğru” metni tartışılıyor. İlkine Gürüz döneminde tanık olduğum, YÖK tarafından bugüne kadar resmi olan olmayan biçimlerde tartışmaya açılan yasa tasarı taslakları ve metinlerden hedefleri doğrultusunda farklı olmayan, tarihsel aynılığın özenle korunduğu ‘yeni’ bir metin. Öncekiler gibi YÖK’ün varlığını tartıştırmıyor. Aksine 1980’lerden başlayan süreci tamamlamaya çalışıyor. Metni dikkatle okudum, arşivimdekilerle karşılaştırdım. Metindeki hedeflerle nihai değil, sondan bir önceki hedeflerine ulaşabilirler. Dostlara seslenmek istiyorum; metin içeriğiyle ilgili öneriler sunmak, kamuoyunda ilk elden dikkat çekip, sorun yaratacak bölümlerin, ifadelerin törpülenmesinden başka bir işe yaramayacaktır. Şurasını, burasını düzeltme ve eksikleri için tamamlama önerileri üretmeyelim.
Yapmamız gereken kendi üniversitemizin ayrıntılarını hazırlamak ve paylaşmak olmalı. Mali, akademik ve idari özerk, toplumcu, insancıl, aydınlanmacı üniversiteyi yazalım ve anlatalım. Hiçbir öğrencisinin hiçbir şey için para ödemeyeceği, üç öğün yemeği, barınması, ulaşımı, eğitim ve öğretim araç ve gereçleri borçlandırılmadan, parasız karşılanan ve düzenli harçlık verilen, on binlerce kitaplı kütüphanelerinin toplumun kullanımına da açık olduğu üniversiteler hedefimiz…
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat
Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

8 Mart’tan notlar: Mücadele yılının başlangıcı

Taleplerimiz karşılanmazsa yurt ücreti de yok

Palyatif topluma karşı: Başpınar’da acının kolektif direnişi

Evrensel'i Takip Et