5 Kasım 2012

6 Kasım'ın 2012 anlamı!

Bugün, 6 Kasım 1981’de 12 Eylül cuntası tarafından kurulan YÖK’ün kuruluşunun 31. yılı.
Nerdeyse otuz yıldan beri olduğu gibi bugün ve bugünü izleyen günlerde de YÖK ve uygulamaları çeşitli öğrenci grupları, akademisyenler ve demokrat çevreler tarafından protesto edilecek.
Bu protestolarda hâlâ “YÖK’e hayır!”, “YÖK kaldırılsın” gibi sloganların öne çıkarılması da şaşırtıcı değil. Ama iktidarın da YÖK’ü kaldırmak istediği dikkate alındığında bu taleplerin artık eskidiği, hatta anlamını yitirdiği ama “Demokratik Üniversite” isteminin, “Nasıl bir üniversite istiyoruz” talebi etrafında “gerçek bir üniversite reformu”nun çerçevesini çizen taleplerin önem kazandığı da ortadadır.
Çünkü AKP Hükümeti, yüksek öğretimin yeniden yapılandırılması için adımlarını hızlandırdı. “Üniversite reformu” olarak ifade edilen bu girişimin ilk adımının da YÖK’ün ortadan kaldırılması olduğu apaçıktır.
Dün, YÖK tarafından, Türkiye Yükseköğretim Kurulu (TYK) yasa tasarısının YÖK’ün sitesinden açıklandığı dikkate alındığında, konuyla ilgili hazırlıkların son aşamaya geldiği anlaşılıyor. Bir gazeteye konuşan YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya “çok demokratik bir üniversite” müjdeliyor. Ama üniversitenin üstünde yükseleceğini söylediği; “çeşitlilik”, “idari ve bilimsel özerklik”, “rekabet ve performans sistemi”, ”mali esneklik”, “kalite denetimi” ilkeleri, tümüyle piyasanın ihtiyaçlarına göre biçimlenmiş “ilkeler”dir.
Kavramların içeriklerini bir yana bıraksak da TYK ile ilgili şu tespiti yapabiliriz:
Gerek üniversitede üslenmiş, yeni yasa taslağını da hazırlayan akademik çevre, gerekse Meclis’teki AKP ve MHP çoğunluğu, bütün bir gençliklerini ve sonraki yaşamlarını üniversitedeki en gerici, en baskıcı güçlerin yanında yer alarak sürdürmüş, demokratik üniversite mücadelesine karşı olmakla kendilerini tarif etmiş kişilerdir.
Bu yüzden de bu; üniversitedeki her türden gerici ve baskıcı uygulamanın tarafında (içinde) yer almış, YÖK’ün ellerine geçmesiyle de üniversitenin en baskıcı dönemlerini aratmayan bir yönetim uygulamış olanlardan demokratik, bilimsel özerkliğe yol veren bir üniversite yasası beklemek hayalcilik olur elbette.
Eğer demokratik üniversiteyi savunan güçler, gidişata müdahale edemezlerse, bilinmelidir ki, AKP ve onun etrafındaki güçler;  YÖK Yasası’ndan da baskıcı, var olduğu kadar bile bilimsel özerkliğe izin vermeyen Ortaçağ değerlerine bağlanmış, “muhafazakar bilim!” anlayışının savunucusu, Türk-İslam sentezciliğine dayanak olacak bir üniversite yasası çıkaracaklardır.  
Evet, hükümet, meclis, devlet bu güçlerin elindedir. Ancak Türkiye’nin üniversitelerinin yarım yüzyıllık demokratik üniversite mücadelesi ve bu mücadelenin çok ciddi bir birikimi vardır. Bu birikimin üniversitede köklü dayanakları vardır. Ve bu birikim, çeşitli grupları etrafındaki gençlik ve az sayıdaki akademisyenden devasa büyük bir birikimdir. Bu yüzden de otuz yıldır, sadece çeşitli grupların kendi amaçlarına bağlanmış ve her bir grubun kendini merkeze koyduğu bir üniversite mücadelesinin bir yere gitmediği de ortadadır. Bugün acil olan da akademisyen, öğrenci, üniversite çalışanlarının, tümünü birleştiren bir stratejinin oluşturulması için harekete geçmektir. Bunun nasıl olacağını tartışmak, “Demokratik bir üniversite için mücadele”nin (parasız, bilimsel, mali ve idari özerkliğe sahip bir üniversite) güçlerini birleştirmek esastır. Bu elbette eleştiriyi de içeren bir mücadelenin ortaklaşması süreciyle birlikte olacaktır. Gazetemiz bu tartışmanın bir platformu olmak için gönüllüdür. Ve elbette başka gazeteler ve Hayat Televizyonu da bu konuda gönüllü olabilirler.   
Şimdi böyle bir mücadele için kolları sıvama zamanıdır.
6 Kasım tartışması ve yapılacak etkinlikler de bu mücadele için bir adım olacaksa  anlamlı olacaktır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

Toplu sözleşme sürecinde olan kamu işçilerinin, Türk-İş ve Hak-İş yöneticilerinin üzerinde anlaştığı sözleşme taslağının kendilerinden gizlenmesine tepkisi büyüyor. Bu hafta hükümete sunulması beklenen taslağın onayları alınmadan masaya konmamasını isteyen işçiler, “Biz mücadele etmezsek sözleşmenin sonu belli” diyor.

72 bin 88 TL: Türk-İş’in yoksulluk sınırı

30 bin TL: Kamuda ortalama ücret

58 bin 200 TL: Türk-İş ve Hak-İş’in istediği zamlı ücret

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et