Pardon temiz futbol mu dediniz?
Türkiye’de futbolun pirüpak olduğunu iddia edecek kişinin akıl sağlığından şüphe etmek gerekir. Futbol toplumsal yaşantımızın bütününden bağımsız değil ki. Siyaset, çalışma hayatı, medya, eğitim kurumları ne kadar temizse futbolda o kadar temizdir. Oysa memlekette futbol üzerine kalem oynatanlar öyle bir hava yaratıyor ki sanırsınız futbol temizlense ülke temizlenecek.
Futbolu bir oyun olarak gerçekten sevenler için bu ülkenin spor medyasının yarattığı futbol gündemi artık eziyet haline geldi. Güzel bir hareketin peşindeki “futbol dilencisiyim” gibi artık gına getiren romantik benzetmeler peşinde değilim. Aklı başında herkes durumun farkında; endüstriyel futbolun egemen olduğu bir dönemde, “futbol dilenciliği” gibi romantik yaklaşımlar, “halkın takımı” gibi benzetmeler tribünlere oynamaktan başka bir işe yaramaz.
Kişisel olarak basit, gerçekleştirilebilir, futbolseverlerin bütününü tatmin edecek adımların atılması gerektiğini düşünenlerdenim. Kuralların herkese eşit uygulandığı, adaletli, çifte standardın ortadan kalktığı, futbolun en önemli iki bileşeni olan futbolcu ve taraftarların kendi örgütlenmeleriyle bu alanın düzenlenmesine katıldığı ve denetlediği bir sistem oluşturmak çok mu zordur? Aslında “endüstriyel futbolun” önde gelen ülkelerinin kendi sistemlerini oluştururken yaptıkları basit uygulamalardan söz ediyorum.
Ne yazık ki futbolumuzun yapısal sorunları, ne kendi çıkarlarının peşinde koşan spor medyasının ne de renk körü olmuş taraftarların büyük çoğunluğunun umurunda.
Sadece bu haftanın gündemine bakmak bile yeterli. “Feda” şiarıyla sezona başlayan Beşiktaş, genç futbolcusu Oğuzhan’ın güzel oyunuyla Mersin’i 3 golle geçti. Mehmet Özdilek’in hocalığında ısrar eden Antalyaspor, Trabzon’u yenerek ligin zirvesine ortak oldu. Sezon başında, bütün medya, lig Galatasaray ile Fenerbahçe arasında geçer derken, futbolu gerçekten sevenler için güzel bir puan tablosu ortaya çıktı. Peki, futbol medyası neyi tartıştı? Genç Oğuzhan’ın oyununu mu? İstikrarlı biçimde 5 sene boyunca Mehmet Özdilek’te ısrar eden Antalyaspor’un başarısını mı?
Memleketi hiç tanımayan bir yabancıyı cumartesi gecesi getirip televizyonda yayınlanan futbol programlarının karşısına oturtsak ve pazartesi sabahı kaldırsak; “ne anladın Türkiye futbolundan ?” diye sorsak alacağımız cevap üç aşağı beş yukarı bellidir: “Aziz Yıldırım bu ülkenin futbolunu belirleyen en önemli insan ve bütün kötülüklerin kaynağı.”
Futbolu biraz yakından takip edenler, kurgulanan bu sahnenin abartı olmadığını hemen anlayacaklardır. Cumartesi gecesinden pazartesi gecesine kadar, futbol topunu görse “bomba” zannedecek, bavul nakliyatını gazetecilik zannedenlerin doldurduğu “sözde” futbol programlarında, Aziz Yıldırım’ın bedelli askerliğine ilişkin tartışmalar sabahın ilk ışıklarına kadar sürdü. Ne genç Oğuzhan’lı Beşiktaş, ne Mehmet Özdilek’li Antalya’nın başarısı, ne deplasman taraftarına kafasına göre 80 TL fiyat koyan Akhisar, ne futbolumuzun yapısal sorunları bu programlarda yer bulamadı. Zaten programların katılımcılarının da bu konularda fikir yürütebilecek bir çapı yoktu.
Eğer bu ülkenin “sözde” futbol programlarında, artık herkesin misyonlarını bildiği isimler, futbolun gerçekleri yerine “Aziz Yıldırım’ın askerliğini” tartışıyorlarsa, bunun adını “psikolojik harekat” olarak koymanın hiçbir sakıncası yoktur. Türkiye futbolunda 30-40 senedir var olan isimlerin, futbolun içinde bulunduğu durumu, “şeytanlaştırdıkları” bir figür olarak Aziz Yıldırım’a fatura etmeleri sadece post-ergen bir kitleyi ikna eder. Belli sermaye, çıkar ve cemaat gruplarıyla el ele, soğuk savaş dönemi propaganda taktiklerini kullanarak Aziz Yıldırım’ı “şeytanlaştıran” medya yorumcularının söylediklerini yersek, Aziz Yıldırım başkanlıktan istifa edecek ve Türkiye’de futbol anında temizlenip, düze çıkacak. Buna ancak futbol dışı aktörlerin futbol alanını düzenlemeye çalıştıkları 3 Temmuz sürecinin analizini yapamayanlar ikna olur.
Ve bu hafta sonu bir kez daha görüldü ki 3 Temmuz süreci bitmedi.
Ana akım, yandaş, candaş medyanın sözde kalemşorları yazar, konuşur. Alışığız. Kendi adıma küçük bir sitem “bizim mahallenin” yazarlarına yönelik. Emniyet ve Özel Yetkili Savcının “iddiaları” üzerinden son derece rahat bir şekilde “şikeciler” ifadesini kullanırsanız hapisteki gazetecileri, öğrencileri, akademisyenleri, seçilmiş milletvekillerini kısacası bu sistemin mağdurlarını savunamazsınız. Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe için doğrudur, diğerleri için yanlıştır dediğiniz an çok sık düşülen çifte standart batağından kurtulmak mümkün olmaz.
EVRENSEL'İNMANŞETİ
317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri
204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'
0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

Özel yetkilendirilmiş TBMM komisyonu gündemde

'Ömrümüzü verdik, emekli bile olamadık'

Ukraynalı Gazeteci Guz: Ukrayna, ABD desteğini korumak için çıtasını düşürecek

Evrensel'i Takip Et