Böyle anlatılır büyüklerin oynaşması...

İngiltere’nin ayaktopu çayır çimeninden değil de atların koştuğu alanlarından getirilip tüm yurda yayılan saf kan ingiliz sözcüğü “derbi ” nin ne olup olmadığının bilinmesinin çok da önemi olmadığı için bizim uzmanların gözünde Savaş Çorlu da Fotomaç’ ta  “Büyük takımlar arasında oynanan karşılaşmalara kadro ve denge farkı gözetmeksizin derbi denildiğini 5-6 yaşındaki çocuklar bile bilir”  diyebilmiştir hiç düşünmeden. Bu sözüyle beni doğrulamış olsa da  o yaştaki çocuklar da derbi sözcüğünü Çorlu’ nun bildiği gibi biliyorlarsa  onlarla birlikte onu da 4+4+4 eğitimine almak gerekir gibi geldi bana.  
Yanlışlıkla önce Çorumlu olarak okuduğum Çorlu’ nun diyemediği başka deyişleriyle sürdüreyim sözü; ama adı çıkmış Çorumlu söyler miydi onun söylediklerini; o da düşünülmeli derim. Çorlu, yılların en erken derbisi gibi yine ve yeni bir san bulunarak taçlandırılan o derbiyle ilgili olarak  “Bu derbide iki takım arasında futbolcu ve kadro kalitesi Beşiktaş’ ın renkleri olan siyahla beyaz kadar farklıydı”  derken bu ikisi arasındaki ayrım anlaşılamıyordu bir türlü. “Ne ka topcu, o ka kadro”  olması gerekirdi oysa.  İkisinin ayrı niteliklerde olma olasılığı ve de olanağı olabilir miydi ki!  Sanki şapkadan tavşan çıkartmak istemişti de becerememişti. Yazısının sonunda  “Şapkadan tavşan çıkarmaya alıştığımız…”  deyişine bakıldığında bu daha iyi görülüyordu.  Onun yerine “şapkadan tavşan çıkartmasına alıştığımız…”  deseymiş tavşanı kimin çıkarttığı anlaşılacakmış.
Turgay Demir de “….üç puanına kan doğrudu ” derken aynı uğraş içindeydi sanki. O doğrudu sözcüğünü geçelim, doğurdu, yoğurdu ve benzeri pek çok şeyin yanlış yazılmışı olabilirdi ve keşke öyle olsaydı. Sözcüğün aslı doğradı olacaktı; ama asıl sorun kanın nasıl doğranacağı konusundaydı. Sözün aslına göre kana ekmek doğranması gerekiyordu; ama bizim insanımız kanı doğramakta son derece kararlıydı. Belki de haklıydı. Memlekette akıtılan onca kan varken… Boşa gitmesin istemiştir.  
Kanı doğrama uğraşındaki insanlar dilini de doğrayıp duruyor, kaş yapayım derken göz çıkartıyordu bir de. Aynı gazetenin bir başaltı haber başlığına göre bir takımın savunması “üç maçta altı gol birden”  yemişti. Bir karşılaşmada üç gol birden yenilmesine, atılmasına katlanamazken, üç karşılaşmada altı gol birden çıkmıştı karşıma bir de.  Üç oyun, altı gol. Hem de hepsi birden. Atana da, yiyene de yarasın, ne yapalım.  
Mert Aydın, “Beşiktaş’ ın kaos futbolu oynadığını, G.Saray’ ın da buna uyduğunu ” söylerken okurlarını mertçe aydınlattığını düşünüyordu. Ne ki onu okuyan biri olarak ben aydınlanamadım  bu kaos futbolu  konusunda. Ama, onun kaos dediği kargaşa, asıl yazının sonundaki “Burak’ ın tartışılıp hakkında karar verilemeyecek penaltısı G.Saray’ a aslında umudu kestiği puanı getirdi” sözünde kendini gösteriyordu. Bir karmaşa, bir karışıklık vardı burda; ama ne?  Olay tartışmaya açık mıydı, tartışılsa bile karar verilemeyecek bir durum mu vardı, o durum neydi, yoksa tartışmaya bile değmeyecek açıklıkta bir görüntü mü vardı ve o da neydi? Penaltı mıydı, değil miydi, neydi yani?
Bütün bunlar o büyük oynaşma sonrasında bir gazetede  yazılanlardı salt. O gazetede, büyük oynaşma sırasında başka yerlerde oynaşanlar için yazılanlar vardı bir de. Kaos denilen karmaşa ayaktopunda mıdır, yazıda mıdır bir görelim bakalım. Örneğin Serkan Yetişmişoğlu, “Belediye Çukuru” n içinde derken “İkinci yarıda Batalla ve Ozan İpek hamleleri, boş kalan tribünlere kalan taraftarları umutlandırdıysa da Twente’ yi yenen takımdan eser yoktu”  diyor, babadan kalma yetişmişliği olsa da bir yerlere yetişemediği anlaşılıyordu, yaptığı bu sözcükte tümce yanlışıyla.
Necmi Perekli’ nin de yetişmiş bir oğul ya da baba; belki de dede olması kaçınılmazdı; ama sanırım baskıya yetişmek içindi tüm başına gelenler. Örneğin “…klasikt de..”  deyişi bunu çok açık göstermektedir. Hele bir de “Trabzonspor forvette Henrique işe yapacak gibi gözüktü”  diyerek teknik bir analiz (!) yapışı vardı ki adamın işe yarayacağını mı, iş yapacağını mı, yoksa, takımın bu adamla iş yapacağını mı söylemek istediği yarattığı kargaşa yüzünden kolay kolay anlaşılamıyordu görüldüğü gibi.  
Ben de mi yaptım aynı şeyi ne!?…

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

Türkiye’de siyanür kullanılan 24 maden var. Bunların 10’u fay hattı üzerinde.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Grevdeki Çelikaslan Tekstil patronunun kardeşi: "Benim zenginliğimi Allah verdi."

Evrensel'i Takip Et