11 Kasım 2012 12:01

İpin ucundaki siyaset

İpin ucundaki siyaset

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Erdoğan’ın 12 Eylül 2010 Referansumu öncesinde meclis grubunda idamlarla ilgili yaptığı konuşmayı hatırlıyorsunuz, değil mi? 12 Eylül cuntası tarafından idam edilen Necdet Adalı, Erdal Eren ve Mustafa Pehlivanoğlu’nun mektuplarını ağlayarak okumuştu o gün. 12 Eylül rejimi ile hesaplaşmak ve ülkeyi demokratikleştirmek için gözyaşları eşliğinde  halktan referandumda “evet” oyunu kullanmasını istemişti. Referandumdan sonra Evren ve 12 Eylül’ün darbeci paşaları hakkında davalar açılmış; “yetmez ama evet”çiler, “bakın, biz haklı çıktık” diye epey bir süre dolanmışlardı ortalıkta…
Aynı Erdoğan, refrandumun üzerinden daha bir yıl bile geçmemişken 2011 Haziran seçimleri öncesinde bu kez MHP lideri Bahçeli ile ip siyaseti yaparken çıkmıştı karşımıza. Evet, MHP liderine “Hükümetteyken Öcalan’ı neden asmadınız?​” diye soruyor, “biz olsak asardık” diyordu. İmralı ve Oslo’da yapılan görüşmeler tamamlanmış; hazırlanan protokoller Başbakan Erdoğan’ın önüne getirilmişti o zaman. Kürt sorununun barışçıl çözümü yönünde geniş çevrelerde bir beklenti oluşmuşken elinde iple seçim meydanlarında gezmenin siyaseten bir anlamı vardı elbette. 12 Eylülcülerle hesaplaşmak için yaşlı gözlerle idamlardan bahseden Erdoğan, o gün bugündür gözü dönmüşçesine idam ipini sallıyor.
Erdoğan eline idam ipini aldıktan sonra ne oldu bu ülkede?
Önce Öcalan üzerinde ağırlaştırılmış tecrit uygulması başladı. Sonra ABD’nin istahbarat desteği eşliğinde PKK’ye yönelik operasyonlar yapıldı. Üstelik Uludere-Roboski’de 34 Kürt köylüsünün sorgusuz sualsiz bombalamasına varacak kadar ölüme proglamlanmıştı bu operasyonlar. Bu kısa sürede yaşanan çatışmalarda bine yakın Kürt ve Türk genci yaşamını yitirdi.  Ve KCK operasyonları da ülkenin her tarafına yayıldı; binlerce Kürt siyasetçi hapishanelere dolduruldu.
Peki, barışçıl çözüm umudu varken neden ölüm sarmalına terk edildi Kürt sorunu?
Çünkü Bölgenin yeniden dizayn edilmesi konusunda ABD, Türkiye’ye “Bölgesel liderlik” rolünü vermişti. Ve bu yeniden dizaynın en önemli enstrümanlarından biri silah/savaştı. O gün bugündür Suriye’de muhalefete askeri eğitim verip silah yardımı yapıyor Erdoğan Hükümeti. Suriye’den başlayarak askeri müdahale-savaş yoluyla Bölge’de işbirlikçi rejimler oluşturma hesabı, Kürt hareketinin bu ülkeler üzerinden kuşatılıp etkisizleştirilmesi hesabını getirmişti beraberinde. Bugün Suriye Kürtlerinin PKK ile aynı çizgide bulunan PYD dışındaki güçlerinin Barzani üzerinden AKP-ABD yanlısı muhalefete katılması yönünde sürdürülen çabalar bu hesabın devam ettiğini gösteriyor.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken Öcalan üzerinde ağırlaştırımış tecrit politikasının sürdürülmesinin (Öcalan yaklaşık bir buçuk yıldır sadece kardeşi Mehmet Öcalan ile iki kez görüştürüldü) arkasında sadece AKP’nin değil; 1999’da Öcalan’ı Türkiye’ye teslim eden ABD’nin de olduğunu görmek gerekiyor. ABD, kendi denetimine girmeyen Kürt hareketinin (PKK-PYD’nin) en azından askeri gücünün kırılması konusunda AKP ile hemfikirdir. O yüzden tecridin kaldırılması talebiyle başlatılan açlık grevleri 62. gününe girdiği halde her fırsatta ve konuda Türkiye siyasetine müdahale eden ABD’den çıt yok.
12 Eylül darbesinden sonra ABD “bizim çocuklar başardı” demişti. Bugün Erdoğan, ABD ile işbirliği halinde elinde salladığı iple “yeni Osmanlı”cı hevesler peşinde koşuyor. Kürt halkına karşı “Öcalan’ın idamı” tehdidini savurarak ve açlık grevcilerin ölümüne seyirci kalarak Evren’in yolundan gidiyor. Gelinen yerde ABD ve ‘yeni çocukları’nın başarmasının önüne geçmek için, açlık grevindekilerin taleplerinin en geniş halk kesimleri tarafından savunulmasını sağlamak ve Öcalan üzerindeki tecridi sona erdirmek hayati bir önem taşıyor. 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa