11 Kasım 2012 12:02

Yeter artık! Ya da nekrofili sorunu...

Yeter artık! Ya da nekrofili sorunu...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Erdoğan, “ağır” konuştuğunu belirterek, BDP’liler için “nekrofiller” sıfatını kullandı.
Hayır, “ağırlık”tan da söz ettiğinden, bir “fil” türü falan sanmamıştır. Yanlış kullanmıştır terimi, doğrusu nekrofilidir, ancak, toptan yanlışlığa batmış değildir. Anlamı biliyor. “Bunlar sadece ve sadece ölüler üzerinde siyaset yaparlar. Ölü olmazsa siyaset yapamazlar” diye eklediğinden belli.
Nekrofili.. Ölü sevicilik.
Şimdi çok somut bir durum var. Cezaevlerinde 683 kişi açlık grevinde. Ve çoğu 62. gündür aç. 62 gün. Yazıyla altmış iki. Ben sadece yarısı kadar açlık grevi yaptım iki kez. Ne demek olduğunu iyi bilirim. “Kebap yiyorlar” ya da “açlık grevi yok” diyen başbakanın ne demek olduğunu tahmin bile edemeyeceğini de iyi biliyorum. Tok açın halinden anlamaz!
Erdoğan hiç aç kalmadı. Hele son on yıllarda bir eli yağda bir eli balda oldu. Durmadan yedi. Yiyor. Ne bulursa. Ve önüne gelene ağıza alınmaz laflar ediyor. Hakaret.. Küfür. Bini bir para! Nekrofili hadisesi de böyle.
Ve tümünün zamanlaması müthiş! “Ananı al da git” derken örneğin. Ya da maliyetini kurtaramayan köylüye “gözünü toprak doyursun” derken. Ya da, gazeteler “Şemdinli’de 42 PKK’li öldürüldü” diye yazarken Erdoğan Endonezya’da “halkını öldüren Esad” propagandası yaptığında.
“Nekrofili” de insanlar ölümün sınırlarında dolaşırken gündem! Hem de “yumuşama” laflarına rağmen ölümler başladı başlayacakken.
Sadece bu olsa dil sürçmesi denirdi belki. Ama idamı da yine açlıktan ölümler kapıyı çalmışken gündeme getirdi Başbakan. Üstelik, gitti, taa Bali’de sürdürdü. Kime neyse orada?
Neymiş? “Öldürülenin ailesine ait yetkiyi devlet kullanamaz”mış. Dolayısıyla, “idam gerekli” oluyor! Devletin değil, ölenin ailesinin yetkili olması, “kısasa kısas hukuku” olan “şeriat hukuku”nun sözüdür. Başbakan “gizli ajandamız yok” dediğinde ya takkiye yapmaktadır.. Ya da örneğin idama dair iliklerine kadar sinmiş düşünce ve inanç sisteminin refleksiyle konuşmaktadır. Hırsızın elini keselim.. Zina yapanı da resmedelim oldu olacak! “Devlet malını yiyen”, “zimmete para geçiren”se affedilecek, öyle mi? Uzatmayalım. Şeriat işi başkadır, ancak açık ki, Başbakan ölümü/öldürmeyi, üstelik sadece kurşunla değil, ama iple olanını da sevmekte, özlemektedir. Avrupa’da yokmuş, ama Amerika’da, Japonya’da, Çin’de varmış! Amerika kesmezse, yüzümüzü Asya’ya çevireceğiz yani!
Sanılmasın ki yalnızca Kürtleri hedef almış ölümlere karşıyız. Erdoğan’ı, sadece açlık grevlerindeki –vurdumduymazlık da değil– bırakın ölsüncülüğü açısından değil.. Sadece Kürt isyancıları söz konusu ederek “getiririm ha!” diye parmağını salladığı idam gözdağı açısından da değil.. Asıl, 30 yılı bulan ve on binlerce insanımızın canına mal olan savaşı sürdürmede gösterdiği “kararlılık” açısından  eleştiriyoruz. Ki bu savaşta son helikopter faciasında olduğu gibi Türkler de ölmektedir. Hayır “ölmekte” değillerdir. Ölüme gönderilmektedirler. Ölmeye ve öldürmeye. Ve emri Başbakan vermiştir. Savaşı durdurma emrini değil tırmandırarak devam emrini veren Başbakan’dır. Başkasıysa, bilmiyorsak, emir verip durdursun!
Ne hakkı var 17 Türk askerini helikopterle ölmeye ve öldürmeye yollamaya? Başbakan, açlık grevcileri söz konusu olduğunda, “ölüme gönderiyorlar” diye Kandil’i, Karayılan’ı suçlamaktadır. Peki, Türk askerini kim ölüme gönderiyor? Cumhurbaşkanı da dün “teröre taviz yok” dedi. Anlaşılıyor ki o da ölmek ve öldürmekten yana! Vuruşmak yani! Yani savaş!
Yok mu Kürt de Türk de yaşasın diyecek bir yetkili? Barış diyen.. İnsanlık diyen.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa