13 Kasım 2012 11:51

Bir annenin öğrettikleri: Açlık grevleri 1996

Bir annenin öğrettikleri: Açlık grevleri 1996

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yerde uzanmış bir kadın hasta, İzmir, sene 1996... Ölüp gidenlein ardından nice sözler söylenmiştir; aynen “boş beşik” sözünde olduğu gibi! Ya boşta tutulan yataklar?
Yirmi beş yılı bulan hekimlik deneyimimde nice hasta gördüm; kah bilinci kapalı, kah bir çocuk misali unutkan. Yataktan düşeni de olmuş olabilir, yanlış odaya gidip uyuyanı da; ama bugüne değin hiçbir hastanın yerde döşeksiz yattığını görmemiştim. Birisi hariç;  Adı “anne” soyadı “Yanat”.
Altta yatan hastalıkları hayatı tehtid eden cinsten değildi; üstelik bilinen nörolojik ve psikiyatrik hastalığı yoktu. Sormadıkça konuşmuyor, gözleri dalıp gidiyordu. Derken bir sabah kliniğe geldiğimde onu yatağının yanında sessizce yatar buldum. Ne düşmüştü ne de bilicinde bozukluk vardı; adeta “ölmeye yatmıştı” aynen oğlu gibi.
O ölümüne rıza gösterdiğimiz 1996 açlık grevi eylemcilerinden Müjdat Yanat’ın annesi idi. Ne oğluna dair feryat figan eylemişti hastanede ne de kendi tutumunu slogan eyliyordu. Yatağını oğluna mı ayırmıştı; soramadım.
Çok geçmedi açlık grevi yapmadan “ölüme yatmanın” pratiğini duyumsattı hissedebilenlerine. Haftasını bulmadan da hastanede yaşamını yitirdi; diyebiliriz ki ölümde de oğlunu terketmedi anne sıcağı.
“Ananı al da git” diyen hükümet eyliyenlerin evvelki suretleri de şimdikinden pek farklı değildi. Nice ölüm anaları da alıp götürdü can evinden. Yitip gidenlerin ardından yataklar boş kaldı; ruhlar suskun! Aynen bugün olduğu gibi...
Unutmak yok olmaktır. Unutmak dün adına bugünü hatırlamamaktır.Unutmamak adına açlık grevlerinde seksenlerde, doksanlarda, ikibinlerde yitip gidenlerin yataklarını kapı önlerine boş çıkarma zamanıdır. Gün sokakta boş yataklar yanında oğlunu bekleyen annelerin yerde yatma zamanıdır. Yoksa ‘yarın’ bugün olur çıkar; elde kuru bir hüzün kalır.
“Yaşamak güzeldir” dedi 68’lerde sokalar. Bugün yine güzel olmalı hayat; sokakta, evde, mahpushanelerde!...


ÜÇÜNCÜ AYINDA HAYATLAR

Üçüncü aydan gün aldı der bir bebekte can bekleyenler. Yalnızca onlar mı? Arkadaşları, oğulları, babaları, dostları ve dahi hiç tanımayanları benzerı sözü söylüyorlar: “Üçüncü aydan gün aldı açlık grevleri”
İki yüzlü bir toplum yaratmada pek mahir toplum mühendisliği sevdalıları. Ölenin ardından öykülendirirler iki satır arası: “Bebeği doğalı iki gün olmuştu”, “Okulu birincilikle bitirmişti”, “Annesi daha yeni kalp ameliyatı olmuştu” vs...
Onca can açlık grevinde ama ana akım medyada ses yok! Ya onların birincilikleri, nişanlıları, çocukları, hasta anneleri? Onları sayı ile anlamlandırmak istiyorlar zihinlerimizde.
2000 yılı açlık grevlerinde yerel tabip odası adına “bağımsız açlık grevleri izlem heyetlerinde” yer almıştım. Buca cezaevinde mahpus koğuşlarında kendimizi tanıttık; etik ve tıbbi bilgilendirme ve izlem için TTB adına görevli geldiğimizi paylaştık. “Hoşgeldiniz ama muayeneyi kabul etmiyoruz” dediler. Günlük ziyarete gitmemize ise onay veriyorlardı.
İşte o an gözüm bir açlık grevcisine ilişti; tahminim astım vb hastalığı vardı. Dedim ki; farkındamısınız bilmem ama her ziyaretin kısmen de olsa muayeneye giriş olduğunu bilmeniz gerekiyor. Yani sizin ziyaret onayınız muayene sürecini başlatmış oldu. Misal Abdullah arkadaşınızda solunum yolları ile ilgili muhtemelen geçmişte de var olabilecek bir sorun hissediyorum. İzni olursa akciğerlerini dinlemek isterim. Farkındalıklarımızı özünde asimetrik olan hasta hekim ilişkisi bağlamında eşitleyince süreç aşılmış oldu.
Akciğerlerini dinledim; yanılmamıştım. Kendisine riskleri anlattım ama o açlık grevine ara vermeyeceğini beyan etmişti. En azından sigara içilen ortamda kalmamasını, sigara içmemesini tembihledim.
Bir sonraki ziyarette bir karikatürle karşıladı bizi. Beni kendi akciğerlerini dinlerken çizmiş; balona şöyle yazmıştı: “Doktor Zeki sanırım benden daha hasta, geldiğinden bu yana öksürüğü dinmedi”. O karikatürü sizlerle paylaşmak için ruh halim iyi değil bu günün hatırlatıcılığında.
Abdullah birçok arkadaşı gibi “ölümüne yattı” açlık grevlerinde. Sonrasında İzmir’de yaşamını yitirdi. Bu ülkede yaşayan çok insan gibi ben de biraz mahçubum ona, arkadaşlarına ve bugünün açlık grevcilerine. Onları hayatta tutabilecek toplumsal dayanışmayı yeterince diri tutamadık; ama özür yetmez değil mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa