Seyretme
Fotoğraf: Envato
“Bana vicdansız bir medya ver,
sana bilinçsiz bir halk sunayım.”
Goebbels’ten Hitler’e…
Sovyetp Sinemacı Andrei Tarkovsky’nin “İnsanlara insan olduklarını daha çok hatırlatmalıyız,” dediği günlerdeyiz…
Yüzlerce, diye anıyorduk. Binler oldular.
Cezaevlerindeki açlık grevi eylemcileri, adım adım olağan akışını sürdürdüğümüz hayata veda etmeye hazırlanıyor.
‘Büyük insanlık’ yine seyrediyor.
Oysa üstat ailecek film izlememizi isterdi, hayatı değil…
Hatırlatmak istedim.
Elçiye zeval olmaz...
Şeref
BDP Milletvekili Pervin Buldan: “AKP’li Kürt milletvekillerinin şerefi varsa Başbakan’ın karşısına dikilsinler.” (11 Kasım 2012,t24.)
AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu: “Devletler mahkûmların sırf açlık grevine girdi diye ideolojik taleplerini kabul etmek zorunda değil.” (10 Kasım 2012, Star)
Medyanın özeti: Gazetecilik taklidi
Hükümet'in Milliyet'teki operasyonu sürüyor. Nail Güreli'nin ardından, 2 Kasım'da da Metin Münir'in 'köşe'si kapatıldı. Münir, T24'ten Hazal Özvarış'a, Milliyet'ten çıkarılmasını anlatırken (12 Kasım 2012), malûmu ilâm etmiş: "Erdoğan Demirören'in esas amacı Başbakanı memnun etmek, medya dışındaki şirketleri için yönetimi dost edinmekti. Milliyet'i Başbakan'ın oluru ile aldı. Onun seveceği bir gazete yapılmasını istiyor. (….) Gazeteye milyonlarca dolar gazete AKP'lileştirilecek diye ödendi. (…) Gazetecilik, Başbakan'ın olumsuz tavrı yüzünden yapılması imkânsız bir meslek haline geldi. Biz gazetecilik yapmıyoruz. Gazetecilik taklidi yapıyoruz. “
Ev ödevi
Başbakan’ın, ortaya attığı ‘idam’ın ipine sarılanlar sıraya girmeye başladı. “İsterük”çüler “as!.. as!” diye sayfa ve ekranlardan sokağa inerler mi, bilemem. Bilemediğim bir de şu var:
Erdoğan bu “ip” meselesini neden eline ve diline doladı?
İdam tartışmasını neden başlattı ve gündemde tutmak için niye kaşımaya devam ediyor?
Soru anlaşıldıysa, şıklara geçiyorum:
a- Gündemi değiştirmek için.
b- Açlık grevlerini kriminal çerçevenin gölgesine hapsederek, eylemcilerin demokratik taleplerinin ıskalanmasını, tartışma dışında kalmasını istiyor.
c- İdamı tutsaklara karşı tehdit ve şantaj olarak kullanıyor.
d- Köşk yolunu da açacak ırkçı-milliyetçi oyları avlamak için ortaya attı.
e- Sahiden idamı getirmek istiyor. Bilhassa (Endonezya’daki) Demokrasi Forumu’nda tartışmayı başlatarak, nasıl bir demokrasi istediğinin mesajını verdi.
f- Hepsi.
g- Hiçbiri. O anda aklına geldi, salondaki sultan takımına hava atmak için salladı.
Soruyu kazık bulanlar, tartışma programları ile köşe yazılarından kopya çekebilir. Ayrıca sağa-sola bakmak ve her türlü matbuat serbest. Arkadaşlarınızla tartışabilirsiniz. Kolay gelsin...
Ulu önder Tayyip...
Fesat okuru peşinen uyarayım ki, başlıktaki ima bana ait değil.
Açıklayayım:
Sabah’ın takozu, başlığa çektiği“10 Kasım’da Erdoğan niye yok?” sorusuna cevaplar yetiştirmiş. (Emre Aköz, 10 Kasım 2012)
Özetle, “Yokluğu değil, varlığı tuhaf olmaz mıydı?”diyerek, Başbakan’ın, M. Kemal’den pek hazzetmediği için, Anıtkabir yerine Brunei(-)’ye gittiğini anlatıyordu. Okurken, Aköz’ün bir cümlesine takıldım:
“Bence (Atatürk için-ben)‘Ulu Önder’ nitelemesi de hoşuna gitmiyor. Kendisi şu anda Türkiye’ye önderlik ederken, başka birisini ululamak istemiyor.”
Sabah yazarının ulumasından anladığım, kendini “ulu önder” mertebesinde gören Başbakan, Atatürk’ün gölgesinde kalmak istemiyor.
Erdoğan bu kadar açık ifade eder mi, bilemem? Belki de şeyh uçmaz, mürit uçurur, vaziyetiyle karşı karşıyayız.
Ha bir de Köşk’ün Gül’ü, aynı kanıya varırsa, Aköz ne yapar?
Bunu da o düşünsün.
(-) Endonezya’dan bildirildiğine göre, Brunei Sultanı, karşılaştığı Erdoğan’ı, ayak üstü sohbette, Sultanlığına davet etmiş. Hani olur ya, “Bize de buyurun” kıvamında… Ama bizim ki, hemen atlamış; zevcesine,“Hadi kız Emine” deyip, soluğu Brunei’de almış.
Bir taşla iki kuş: Hem Anıtkabir münafıklığından kurtulunulacak, hem de Sultan yanında bir nevi staj… Bir günlük Saray saltanatı da cabası…
Tabii Dışişleri’nin 10 Kasım’dan Başbakan kaçırma operasyonu değilse…
Gazetecilik kriteri
“Gazetecilik yaparken, eğer iktidarlar sizi seviyorsa, burada bir sorun vardır. Bizim işimiz güçlü insanları memnun etmek değil, gerçekleri söylemek.” (Kati Marton, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) YK. Üyesi, 8 Kasım 2012 İst. Basın Top. )
Mrs, Marton'a inanacak olursak, bizim -yaygın- medyanın üstünü çizmek gerekir.
Misal.
Medya, Ankara temsilcilerini neye göre belirler?
İktidar odakları ile yakınlık derecesine göre… En azından kendini sevdirebilme ihtimalidir, o unvana kavuşturan.
En garantisi: Hükümetin işaret ettiği bir ismi tayin etmek. Aksi halde(si) şu:
Yanak okşama mesafesini kaybederse, ayağı kayar.
Yakın örnek: Başbakan'ın uçağına davet etmediği Haber Türk Ankara Temsilcisi'nin görevden alınması…
Ekonomi, polis-adliye, savunma gibi alanlar farklı mı?
Hayır? Oralarda çalışacaklar da alanlarının sıklet merkezleriyle iyi geçinebilmeli. En azında gönül almasını bilmeli.
"Gazetecilik mesafeler mesleğidir," efsane mi? Eh…
Bu arada, Mrs. Marton'a hatırlatmak lazım: Nüans bir yana, ABD medyası da "biz"den pek farklı değil:
Söz konusu olan "vatan" ise medya embedded. Öyle olmasaydı Noam Chomsky, Chomsky olur muydu!?
Telef
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa’da, açlık grevcileri için “hayata dönüş” operasyonu sinyali verirken, “telef olmalarını istemeyiz” demiş. (12 Kasım 2012, basın)
Arınç’a “yoldaş” diye hitap eden bazı liberaller, ne düşünür bilemem. Ama göz atabildiğim İslamcı gazeteler, bu duygu insanının “telef”ni telef etmiş. Arınç’ın sözünü görmezden gelerek, okurlarından saklamışlar. (Zaman, Star, Yeni Şafak, benim baktıklarım.) Yanaşmalar ise haberin dibine adeta gömmüş. (Bkz. Habertürk)
AKP muhalifleri ise (Örnek: Cumhuriyet) “Arınç’tan telef gafı” demeyi uygun bulmuş.
Ben “lapsus”(-) dedikleri bu herhalde, dedim. Cibilliyetinin dile gelmesi, tespitine de itiraz etmem.
(-)Lapsus: Bilinç altının dil sürçmesiyle açığa çıkması... Aklından geçenin istemeden söze gelmesi…
- 'Zamanın Ruhu' söyle bize: Sputnik’ten Sabah’a; grev kırıcıları ne yana düşer, bizim eski Beko İşçisi Kamber ne yana?.. 30 Eylül 2023 04:17
- ‘Beşli Çete’nin Nihat Özdemir’i ile İbrahim Çeçen Akbelen’de hayatı katlediyor ey insanlık… Desek, hedef mi göstermiş oluyoruz?.. 29 Temmuz 2023 04:40
- Muhasebe aynasına bakarak iğneli fıçıda dertleşme yazısı: Anlatılan sizin de hikayeniz olabilir mi? 18 Temmuz 2023 04:10
- Soner Yalçın’a Sözcü’deki okuru da sormalı: Kılıçdaroğlu’nu elimine etme karargahı olarak gösterilen, RTE’nin “Eski Özel Kalem Müdürü” Hasan Dağcı’nın yalısını yurt edindiğin iddiası doğru mu? 06 Mayıs 2023 04:38
- "Kılıçdaroğlu kazanamaz" yargısına iman ederek "millet"i devirmeye kalkmak, muhalefeti bölerek "Erdoğan kazansın" demenin Akşenercesi olur!.. 04 Mart 2023 04:22
- Atacağım hiçbir başlık, bu alengirli işleri izah edemez, isterseniz buyurun bir de siz deneyin… 24 Aralık 2022 04:48
- Otopsi Masası Raporu 2: Hulki Cevizoğlu gibi ikametgahını Saray’ın Bekçi Kulübesine aldıran ‘Ulusalcılar’ bakın kime benziyor… 10 Aralık 2022 04:27
- Otopsi masası raporu: Ahmet Hakan "gereğini yapıyor" olmanın gözünü çıkarırken, "yayın yasağını savunan genel yayın yönetmeni" olarak tarihe geçti 03 Aralık 2022 03:32
- Embedded Cüneyt (Özdemir) "Z Kuşağı"nı Saray'a "iliştirme" mesaisinde 03 Eylül 2022 04:20
- Halkı, basın özgürlüğü mücadelesiyle dayanışmaya çağırdığımız destek kuvveti saymakla yetinmeyelim… Medyanın demokratikleştirilmesi mücadelesinin kurucu öznesi, ikinci asli ayağı olarak örgütlemeyi tartışalım… 13 Temmuz 2022 04:40
- Rasim O. Kütahyalı herhangi bir devlet kurumunun elemanı mı? Değilse, neden ‘devletin bazı kurumlarındaki üstadlarımız’ diyor? Kim bu üstadları? 07 Haziran 2022 04:10
- İmamoğlu otobüsü devirdi – 2: Sol muhalefetin huzuruna Özkök ve Alçı ile çıkmanın, Cem Küçük ile ‘sivil ölüm’ mahkûmu 'Barış akademisyenleri’ni ziyarete gitmekten ne farkı var!.. 17 Mayıs 2022 00:06