13 Kasım 2012

'Evet' dedik, 'Padişah' yaptık

Neresinden başlamalı bilmiyorum! Ama en iyisi şu Anayasa Referandumu’nun yapıldığı 12 Eylül’den başlamalı.
O güne kadar karşımızda Ehmedê Xanî’nin sözleriyle duygulanan...
Ahmet Kaya’dan Yılmaz Güney’e “Türkiye’nin değerlerine” kötülük yapıldığını ifade eden...
“Devlet Kürtlere yanlış yaptı” diyen...
“Gerekirse devlet özür diler” sözleriyle gönülleri hoş eden...
Devlet içinde kümelenmiş çetelere savaş ilan eden...
Kürtçeye pozitif yaklaşan, devletin bir kanalını 24 saat Kürtçe yayın yapan bir kanala dönüştüren...
PKK ile Oslo’da görüşen...
Habur’da kapıları gerillalara açan...
Kısacası Cumhuriyet’in mevcut siyasetçilerinden farklı davranan ve farklılığına uygun adımlar atan bir Başbakan vardı karşımızda...
***
Eskiler boşuna, “Cehennem’e giden yolun taşları iyi niyetle döşenmiş” dememişler.
12 Eylül referandumu sonrasında Başbakan, bu sözü bir kez daha bizlere hatırlattı.
“Urgan politikası” yapmaya, muhalefeti, özellikle de MHP’yi urgan üzerinden vurarak “oy avcılığı” yapmaya başladı.
“Biz idamı kaldırmadık, idamı MHP ve CHP’lilerin imzaları kaldırdı” demeye başladı...
Yürüttüğü siyasetle MHP’nin tahtına da, oyuna da göz diken Başbakan’ın o günkü sözlerini, doğrusu, Referandum sürecinde milliyetçilerin oyunu almaya çalışan bir politikacının takiyesi olarak değerlendirmiştim.
Referandumda adı “Yetmez ama evet” de olsa, sonuçta “AKP’ye rağmen evet” dememin; oylama sonrasında Erdoğan’ın hanesine yazılan yüzde 58 arasında benim de bir oyumun olmasının nedeni, tamamen bu bakış açısıydı.
“Hayır” diyemezdim, nihayetinde eline Kürt kanı bulaşmış Ergenekon şürekâsının ekmeğine yağ sürmek olarak değerlendiriyordum “Hayır” demeyi...
“Boykot” konusunda ikircikli davransam da, hâlâ Erdoğan’ın bir şeyleri değiştireceğine, “mevcudun dışında” davranacağına inanıyordum...
Bu nedenle, ciddi bir değişikliğe yol açtığına inanmasam da 12 Eylül Referandumu’nda sonuç “Evet” olmalıydı, diye düşündüm ve oldu da...
Oldu da ne oldu?
Erdoğan Başbakan’dı “Padişah” oldu...
Onu “Padişah” yapanlar arasında, ne yazık ki biz “Evet” verenlerin de yadsınamaz bir payı var.
İyi niyet yoluna döşenmiş taşlarda yürüyerek adım adım kendimizi Cehennem’in kapılarına yaklaştırdık...
Ve tabi, seçim döneminde takiye yapmadığını, sonucu acı da olsa öğrenmiş olduk...
***
Bugünlerde yaptıklarına bakın Başbakan’ın...
İdam’ı geri getirmeyi tartışıyor...
Yüzlerce genç insan ölümle pençeleşirken, “şov”, “blöf” sözcüklerini ağzından düşürmüyor...
Bunlar yetmez, Kürtleri de provoke ederek adeta ölüme alkış tutuyor...
***
İktidarın ilk yıllarında çevresini ciddiye alan biriydi; ya da öyle görünüyordu, öyle algılıyorduk...
Şimdi ise “Padişah” ve kendi arkadaşlarını bile ciddiye almıyor, kendisinin onayı olmadan tek adım atılamayacağını bağıra çağıra söylüyor...
Hatta en yakın mesai arkadaşı Cumhurbaşkanı’nı bile hizaya getirmeye çalışıyor...
“Yargıya talimat verdik, gereğini yapacak” diyor...
“İdamı halk istiyor, biz de bu konuyu gündemimize alırız” diyor...
Ve daha dilimizin söylemeye varmadığı neler neler diyor; neler neler yapıyor...
Başbakan sözlerini tartıyor mu, bilmiyorum...
Ama bu politikaların sonu nereye varır, her aklı başında insan gibi tahmin edebiliyorum...
Bu politikaların sonu daha ağır bir savaşa...
Daha ağır kıyımlara...
Daha büyük yok etmelere ve yok olmalara varır...
Başbakan söylemlerine bu biçimiyle devam ederse, bugün ya da yarın, o noktaya varır...
Son söz: Artık “her şerden bir hayır çıkacağına” da inanmıyorum...
Şerden şer, hayırdan hayır çıkar...

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et