'Dış müdahaleler'in artacağı bir dönem
Fotoğraf: Envato
Kaç gündür Ceylanpınar ilçesinin sakinleri gece uykusu yüzü görmüyor. Gündüzleri de sokağa çıkamıyorlar. Okullar pazartesi gününe kadar tatil edildi. Düşen şarapnel ve bombalardan yaralananlar var. Belediye Başkanı ülkeyi yönetenlere soruyor: Ceylanpınar’da kalalım mı gidelim mi?
Halk tedirgin. Ve Ceylanpınarlılar, kendileri kalıp gitme ikilemi içindeyken, çatışmalardan kaçıp gelen Suriye’deki akrabalarını da evlerinde barındırdıkları için her evde 30-40 kişi barınmak zorunda kalıyor. Üstelik ikide bir düşen bombaların, uçuşan şarapnel ve kurşunların yarattığı tehlikeler de ekleniyor bu sorunlara. Ve bölgeye yeni siperlerin kazılması, yeni tank ve obüslerin sınıra yerleştirilmesi ve Hava Kuvvetlerinin “vur emri” almış savaş uçaklarının bölgede uçuşlara başlamasıyla Ceylanpınar ve etrafı bir savaş alanına dönüşmüş bulunuyor. Böyle bir ortamda vatandaşın da savaştan başka bir şey konuşamaz hale gelmiş olması gayet normal!
Çünkü sınırın öteki tarafında şiddetli çatışmalar var.
“Çatışmalar bir hafta, 10 gün önce yokken neden şimdi var?” diye sormuyor ülkeyi yöneten zevat ve basınımız. Sadece Esad rejimini suçluyorlar bütün bu çatışmalardan, sınırda ortaya çıkan savaş hali durumundan.
Oysa muhalifler denen terör grupları Rasulayn’a saldırmadan önce ne mülteci akını vardı Ceylanpınar sınırında ne de çatışmalar. Ancak kasabayı ele geçirmek için “muhalefet” denilen grupların saldırısıyla birlikte bölge bu hale geldi. Ve dahası bu terörist grupların izlediği stratejiye bakılırsa, çatışmaları sınır boyunca yaymayı, Kürtlerin denetimindeki Batı Kürdistan bölgesinde de çatışmaları yaymayı amaçladıkları anlaşılıyor. Zaten son günlerde bazı Kürt köylerine saldırılar yapıldığı, köylerde can kayıpları olduğu haberleri de geliyor.
6-9 Kasım’da ABD, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye himayesinde yapılan Katar toplantısında Suriye muhalefetinin yeniden organize edildiği ve başına ABD’nin de işaret ettiği Riyad Seyf ve batı ülkelerinde radikal olarak bilinmeyen El Hatib ve Süheyl El Etesi (kadın) gibi kişilerin geçirilerek dünya kamuoyunu aldatabilecekleri bir vitrin oluşturulduğu dikkate alındığında, bu saldırıların daha da artacağını söylemek, sadece gerçeği ifade etmek olacaktır. Çünkü, Katar-Doha’daki toplantıya katılanlar tarafından olduğu kadar “vitrine” çıkarılan zevat tarafından da Suriye’deki terör gruplarının stratejilerine yönelik bir eleştiri olmadı. Tersine Katar’da toplananların tek isteği “Daha çok silah!” oldu ki, bunu anlamı terörü daha da artıracak bir strateji izleyecekleridir. ABD ve İngiltere’den gelen sinyaller de artık Suriye muhalefetine açıkça silah yardımı yapılmasının önünün açıldığı doğrultusundadır.
Özellikle son haftalarda İngiltere Başbakanı David Cameron’un bir silah tüccarı gibi petrol zengini Arap ülkelerine silah satışına çıkması, silah satışını İngiltere’nin “meşru hakkı” olarak gördüğünü açıklaması, İngiltere Genelkurmay Başkanının Suriye ve İran’a asker göndermekten söz etmesi, bölgeye yönelik emperyalist müdahalenin askeri yanının daha da etkinleştirileceği anlamına gelmektedir. Özellikle de ABD’nin yanında İngiltere’nin eskisine göre daha aktif bir müdahale çizgisi izlemeye yöneleceği anlaşılıyor.
Amerikan seçimleri de geride kaldığına göre ABD’nin Suriye’ye müdahalede daha aktif bir çizgiye çekilmesi de beklenen bir şeydir.
Türkiye de ABD ve batı emperyalizminin stratejisiyle kendinin Suriye’ye müdahalesi arasındaki makası azaltmış, ABD’nin işaret ettiği mevzisiye yerleşmek için manevralar yapmaktadır.
Dolayısıyla Suriye’deki Kürt özerk bölgesine yönelik saldırıların muhalifler tarafından yapılması ve bunun Türkiye tarafından teşvik edildiğine dair iddialar boşuna değildir. Suriye muhalefetinin “silah verilebilir” notu almasından sonra Türkiye’nin de bu gruplara silah desteğini açıkça ve yoğun biçimde yapması herhalde en beklenen tutum olacaktır.
Kısacası gelişmeler, Suriye’ye yönelik dış müdahalenin daha da artırılacağı, Suriye’nin daha da ısınacağı, Türkiye’nin rolünün de daha etkin hale getirileceğini göstermektedir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00