14 Kasım 2012

Taraftara yeni tuzak 'sporda şiddet'

Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Yönelik 6222 sayılı kanun bu hafta yine gündeme geldi. 2011 yılının Mart ayında kabul edilen yasanın öncesinde birçok taraftar gurubu/derneği, kanunun hazırlanış biçimine, bakış açısına, içeriğine ciddi eleştirilerde bulunmuştu. “Şiddet” vurgusunu öne çıkartan yasa taslağı, taraftarları bütün olumsuzlukların nedeni,  “suçlu kişiler” olarak göstererek aslında futbol dışı aktörlerin, futbol alanını kendine göre düzenlemesinin de önünü açıyordu.
Geçen hafta söz konusu yasanın yönetmeliği hazırlanıp Başbakanlığa görüş için sunuldu. Aynı sıralarda, haber merkezlerine, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı  “Sporda Şiddete Etki Eden Faktörler, İstatistikler ve Çözüm Önerileri”  başlıklı raporuyla ilgili haberler düşmeye başladı.  3 Temmuz sürecinin sözcülüğünü üstlenen belli medya gruplarında kendine büyük yer bulan rapora göre, sporda şiddetin ortaya çıkmasına etki eden olayların başında %25,93’lük oranla taraftarların tutum ve davranışları geliyormuş, taraftarları %16 ile kulüp yöneticileri, %12 ile de medya takip ediyormuş. Suçun büyüğünü taraftarda bulan rapora göre, taraftarın eğitimsiz, tribün liderlerinin de çoğunlukla suça karışmış kişilerden seçilmiş olması “şiddetin” en önemli nedeniymiş.
Raporu yazanların, hangi istatistik yöntemleri ve modelleri kullanarak, sporda şiddetin “sorumluluğunu”  0.93’lük küçük farklara kadar hesap ettiğini bilemiyoruz. Ama basına yansıyan yönetmeliğin ve raporun tribünler açısından yeni gelişmelerin habercisi olduğunu söylemek için kâhin olmaya gerek yok.
Konunun bütününü tartışmak bu köşenin sınırlarını aşar ama birkaç soruyla başlayabiliriz? Türkiye’nin “sporda şiddet” başlıklı bir yasaya ihtiyacı var mı? Medyanın yardımıyla yaratılan bir algı var: “taraftar dediğimiz insanlar fanatik –ki fanatik kavramının kötü bir anlamı olduğunu hiç düşünmüyorum- ve “suça meyilli”, spor alanları da şiddetin üretildiği yerlerden biri.” Bu ülkede her hafta on binlerce insan,  en üst liginden en alt ligine, başta futbol, basketbol, voleybol olmak üzere spor alanlarına gidiyor. Bunların bırakın yüzdeyi binde kaçında olay çıkıyor?
Bu ülkede 2 aydır açlığa yatmış bedenleri görmezden gelen siyasetçiler var. Bu ülkenin liselerinde gençler birbirleriyle ölümüne şiddet gösterilerine giriyor, liseli kızlar mezarlıkta işkence yapıyor. Aile içi şiddet nedeniyle kadınlar öldürülüyor. Bu ülkenin sınır bölgelerinden her gün ölüm haberleri geliyor. Şiddetin boyutlarını görmek isteyenler gazetelerin üçüncü sayfalarına bakabilirler. Şunu net iddia edebilirim spor alanlarında görülen “şiddet” toplumsal hayatımızın bütününde görülünden daha azdır. O halde neden spor alanına ilişkin ayrı bir “şiddet” yasası yapılıyor? Bu soru “taraftar” ve “şiddet” bahane edilerek, başka tür düzenlemeler yapılacağına ilişkin kuşku duymanın nesnel zeminini oluşturuyor aslında.
15 Nisan 1989, İngiltere’de Liverpool-Nothingam Forest arasında oynanacak maç öncesinde çıkan arbedede 96 taraftar hayatını kaybetti. Hillsborought faciası olarak tarihe geçen olayın ertesi günü, İngiltere’nin bulvar basını, her yere saldıran, yağma yapan içkili Liverpool taraftarlarını suçladı. Bunun gerçek olmadığı kısa bir süre sonra olayı soruşturmakla görevli hakim Taylor’un ilk raporuyla ortaya çıktı. Taylor’un raporunun ilk bölümü olaylarda emniyet kuvvetlerinin zaafları ve rollerine ilişkindir. Raporun ikinci bölümü ise gelecekte alınabilecek önlemlere ilişkin önerilerdir. Raporun ilk bölümünü görünmez kılan dönemin Thatcher hükümeti, polisiye önlemler adı altında, İngiliz emekçi sınıflarını tribünlerden atarak futbolu, Muhafazakar Parti’nin istediği endüstriyel boyuta taşımanın yolunu bulmuştu.
Basına yansıdığı kadarıyla Emniyetin hazırladığı raporda Thatcher dönemi söylemlerden fazlasıyla feyz almış.  Cömertçe her kesime suçluluk dağıtılan yüzdeler içinde, emniyetin payı ne kadar, rapora göre belli değil. Orantısız güç kullanma, stat girişlerinde taraftara yapılan “suçlu” muamelesinin taciz boyutlarını aşması, tahrik edici davranışlar sanırım bunlar raporda yer almıyor. Sahi 12 Mayıs’ta Kadıköy’de ne olmuştu? Kim suçlu ortaya çıktı mı? Sahaya inen taraftarlar mı yoksa onlarca gaz bombasını tribünlere atıp kaçış yolu olmayan insanların sahaya girmesini sağlayanlar mı?
Taraftarın küfür etmesinden “eğitimsizlik” çıkartanlara da son bir hatırlatma, bu ülke siyasetinin en üst söylemi “bahtsız bedevi”  ve “kutup ayısı” ile dolu. Hayatın her alanını küfür ile yaşayanların taraftar çok küfür ediyor, bunlar eğitimsiz demesi sadece “komik”.
Bu konuyu önümüzdeki dönemde belli ki daha çok tartışacağız.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et