14 Kasım 2012

Açlık grevleri ve siyasetin zehirli dili

Siyasette, son dönemde kullanılan dil maalesef artık insani sınırları aşma noktasına gelmiş bulunmaktadır. Kürtlere karşı kullanılan dil ve üslup, bölgedeki güvenlikçi politika, 90’lı yılları aratmamakta, hatta daha zalimce uygulanmakta. Binlerce mahpus en insani taleplerini kamuoyu gündemine getirebilmek için bedenlerini açlığa yatırırken, ‘açlık grevinde kimse yoktur, yiyorlar-içiyorlar, şov yapıyorlar, kuzu kebap yiyorlar, neden onlarda katılmıyorlar’ gibi insanlığın utanç duyacağı zehirli bir dille, siyasi iktidar adeta binlerce mahpusu, hatta bir bütün olarak muhalif Kürt halkını ölüme, bir harakiriye tahrik ediyor.
Açlık grevleri, ölüm orucu gibi yöntemler çoğumuzun onaylamayacağı yöntemler olabilir. Bedenleri, ölüme veya kalıcı hasarlara götürecek bu yol zaten kolay seçilebilecek bir yol da değildir. Ancak, bu aşamaya nasıl gelindi? Neden mahpuslar böyle bir yola başvurmak durumunda kaldı bunu hepimizin göz önünde bulundurması gerekir. Açılım söylemi çoktan unutulmuş ve her gün yüzlerce insan sırf legal siyaset yaptıkları için cezaevlerine tıkılmakta. Onların cezaevine gönderilmesi bir yana, legal Kürt siyasetçilerinden mahpuslara düşmeden dışarıda kalabilenleri, her gün rutin olarak İçişleri Bakanının organik biber gazından nasiplenir oldu. Kürt sorunun çözümünde ise ‘BDP ile görüşmem çünkü terör örgütünün uzantısı, Kandil’le görüşmem terörün kaynağı, Öcalan ile görüşmem terörist başı’ söyleminde. Sormak gerekiyor sahi kimi muhatap olarak kabul edersiniz? Arzu ettiğiniz muhatabı bulamazsanız hiç bir sorunu çözmeyecek misiniz? Kürt sorunun önemli bir dönemeci de Türkiye’nin bir bütün olarak demokratikleşmesidir. Bu alana baktığımızda da siyasi iktidarın somut adımlar atmasını bir yana bırakalım, en temel özgürlük, eşitlik ve demokrasi sorunlarını çözmeyerek, toplumdaki gerginliği günbegün arttırdığı görülmektedir.
Bir insana ana diliyle eğitimi nasıl, kim yasaklayabilir? Suçladığınız birine ana dilinde kendini savunma diyebilir misiniz? Tecrit bir insanlık suçuyken ve Başbakan ‘avukatlarıyla görüşmeyi bir tarafa koyuyorum, onu ayrı  tutuyorum’ diyerek tecrit uygulandığını itiraf etmişken, ‘tecrit kalksın’ demek suç mudur? İşte mahpusların talepleri bunlar. 21. yüzyılda bunları talep diye düşünmek insanlığa eza değil midir? ‘Efendim, bu talepler siyasi talepler!’ Söyler misiniz bu insanlar neden mahpus? Allah aşkına siyaset yaptıklarında içeri tıkıyorsunuz, insan olmaktan kaynaklı en doğal haklarını yasaklıyorsunuz. Peki, ne yapsın mahpuslar?
O zaman ‘neden iktidar bu zehir dili kullanıyor’ sorusu yerinde bir sorudur. AKP, iktidarının devam etmesi için her şeyi mubah görmekte ve hiçbir şeyden kaçınmamaktadır. Neye mal olursa olsun iktidar sürmelidir. Bilindiği üzere önümüzdeki üç yılda üç seçim var ve AKP iktidarı bu seçimlerde oylarını arttırmayı, en azından korumayı hesaplamaktadır. İktidar, CHP ve MHP’nin kendi muadili olmadığını iyi hesaplıyor ve biliyor. Son derece usta manevralarla CHP’yi bir kısım Alevi ve ulusalcı kesimin oylarına hapsediyor. CHP’nin tutarsız, değişken, birbiriyle çatışan yapısı da bu hesabın tutmasına önemli katkı sunuyor. MHP en şahlandığı dönemde bile %20’ye ulaşamamışken AKP bu hesapla oyların % 50’sinden fazlasını cepte görüyor. Ayrıca ne kadar Kürtlere vurursa, ne kadar milliyetçiliğe oynarsa o kadar MHP’den oy alacağını ve bu oranı daha da yukarıya çıkaracağını hesaplıyor. Kendine olası alternatif olabilirliğini varsaydığı yüzde bir bile alamayan Has Parti ve Demokrat Parti liderlerine önemli görevler tevdi ederek, bu yolda ayağının takılabileceğini düşündüğü taşları devre dışına ittiğini düşünüyor. Bu hesabı bozabilecek tek pozisyonu, Kürtlerin mücadelesi olarak görüyor.
Siyasi iktidar kendisini ne kadar muadilsiz, alternatifsiz görürse görsün kendi kuruluş sürecini asla aklından çıkarmamalıdır. Yeni dengelerin nasıl ve ne zaman kurulacağı hiç belli olmaz. Siyasi iktidarın kullandığı bu dil toplumu zehirlemektedir. Siyaset bir an önce bu zehirli dilden kurtulmalıdır. Ölümler olmadan, derhal… İktidar uğruna toplumu çatıştırmak, karşıtlaştırmak ve araya duvarlar örerek bir arada yaşamalarını imkânsızlaştırmak altından kalkılamayacak, büyük bir sorumluluktur.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et