'Hamas iknacısı' mı, 'bölgesel güç' mü?
Fotoğraf: Envato
Uzunca bir zamandan beri Suriye krizinin gölgesinde kalan Filistin-İsrail çatışması, Hamas ve İslami Cihad’ın İsrail’e füze fırlatmasının ardından, İsrail’in insansız hava araçlarıyla yaptığı saldırıda Hamas askeri kanat lideri Ahmet el-Caberi’yi öldürmesi ve Gazze’ye hava ve denizden yaptığı bombardımanla yanıt vermesiyle yeniden gündemin birinci sırasına çıktı.
Çatışmanın başlamasının hemen ardından toplanan BM Güvenlik Konseyi hiçbir karar alamadan dağıldı. BM Genel Sekreteri Moon’un, bu ayın sonuna doğru, İsrail, Batı Şeria ve Gazze’ye gideceği açıklandı.
ABD ve İngiltere, tartışmasız bir biçimde “İsrail’in kendisini savunma hakkı” klişe gerekçesini öne sürerek, açıkça İsrail’in arkasında yer aldılar. Obama, Türkiye ve Mısır’a çağrı yaparak “Hamas üzerinde ne etkiniz varsa kullanın” dedi.
Türkiye, Mısır ve İran İsrail saldırısını kınadılar ve İsrail’in saldırılarını durdurmasını istediler.
Rusya ise İsrail’i “orantısız güç kullanmakla” eleştirdi ve “şiddetin tırmandırılmaması” çağrısında bulundu.
Kuşkusuz ki Filistin’e yönelik İsrail saldırısı ve Filistinlilerin kendi kaderlerini belirlemesini reddetmedeki ısrarı, Filistin sorununun temelini oluşturmaktadır ve bölgedeki bu 65 yıllık büyük sorundan batı emperyalizmi ve İsrail sorumludur. Bu yüzden de “Hamas füze attı İsrail de kendi haklarını koruyor” demenin kabul edilebilir bir yanı yoktur.
Ancak burada bir konu var ki, bu Türkiye için son derece önemlidir.
Bu, Obama’nın çağrısıdır. Obama, Türkiye ve Mısır’ın Hamas üstündeki etkisini kullanmasını istiyor. Ama ABD bu ülkelerden sorunun çözümü konusunda müdahalesini değil, Hamas üstündeki etkilerini kullanarak İsrail’e füze atmaktan vazgeçirilmesini istiyor. Ne var ki, özellikle Türkiye’nin ABD istese bile artık bir müdahale imkanı yoktur.
Türkiye’nin henüz “bölgesel güç” iddiasını ve “yeni Osmanlıcı” heveslere soyunmadığı, henüz “One minute” ve “Mavi Marmara” çizgisine yerleşmediği görülmektedir. Yakın geçmişte (2009’dan beri) AKP Hükümeti, Hamasla ilişkilerini sıkılaştırıp resmileştirirken yapılan eleştirilere Ortadoğu’da hem İsrail hem Filistin yönetimiyle (Batı Şeria’daki Mahmut Abbas yönetimi) hem de Hamas’la konuşabilecek tek ülke olmakla övünüyor, böylece Filistin sorununun çözümünde aktif bir rol oynayabileceği amacıyla Hamas’la ilişkilerini savunuyordu. Şimdi Türkiye tam da bunu, sorunun taraflarıyla konuşma imkanını yitirmiştir.
Çünkü Türkiye İsrail’e karşı “ucuz zaferler kazanma” popülizmi uğruna İsrail üstünde caydırıcı bir etki yapma imkanını kaybederken Hamas’la ilişkisini “Hamascılığa” evrimleştirerek Filistin’in Batı Şeria’daki bölümüyle inanılır bir diyalog kurma şansını da yitirmiştir.
Bugün Türkiye’nin Filistin’le ilgili rolü, “Hamas’ı itidalli davranmaya ikna etmeye” indirgenmiştir. Ama burada da asıl rolün Türkiye’de değil Mısır’da olduğunu herkes bilmektedir. Nitekim dün Başbakan Erdoğan, sorunun çözümü için BM Güvenlik Konseyi ve “İsrail’le ilişkileri iyi olan ülkeleri” gösterdi.
Bu nedenlerledir ki, bugün de Türkiye’den İsrail’e yönelik “sert açıklamalar” ve “gıyabi cenaze namazları” gösterileri organize etmek sadece Arap-İslam dünyasındaki kalabalıklara yönelik propaganda olmayı aşmayacaktır.
Burada Türkiye açısından önemli olan ve tartışılması gereken de budur. Çünkü Türkiye bugün, bölgenin en önemli sorunu olan Filistin sorununda tamamen oyunun dışına itilmiş, sıradan bir “Hamas destekleyicisi ülke” durumuna düşmüştür. ABD’nin bölge stratejisine bağlanma, yeni Osmanlıcılık sevdası, Libya ve Suriye’de üslendiği uğursuz rol Türkiye’nin bölgedeki sorunlarda etkin bir güç olarak müdahale etme imkanını ortadan kaldırmıştır. Eli kolu bağlı sadece ağzı açık bir adam gibi!
Dış politikada tıkanmanın, girilen bunalımın bir ifadesidir bu.
Elbette “bölgesele lider” olma iddiasındaki bir ülke için bu tezin sahipleri için uzun uzun üstünde düşünülmesi gereken bir sorundur.
İsrail’in Gazze’ye yönelik bu son saldırısı bu gerçeği bir kez daha bu politikanın sahiplerinin yüzüne çarpmıştır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00