Basketbol eleştirisinin bugünü
Fotoğraf: Envato
Eleştirmek üzerine yapılan eleştirilere gerçekten gereksinim duyuyor muyuz? Elbette onlarsız yaşayamayacak değiliz. Ama bununla birlikte, cevabım evet. Disiplinden bağımsız olarak yaratılan şey onu yaşayanlar vasıtasıyla hayatını idame ettirirken, sirkülasyona giren yabancı fikirler çoğu zaman yaratının kendisine dair objektif gözlemlerden daha belirleyicidir. Bu sebepten, bunların yolculuğunu takip etme işinin tahmin edilenin üzerinde fayda sağladığı örnekler mevcuttur.
Başlığın vadettiği kadar kapsamlı bir yazı olmayacak. Amacı daha ziyade birkaç senedir sıradan izleyiciler için rahatsız edici boyutlara ulaşmış bir konuya değinme. Tesadüfen birkaç hafta önce NBA sezonunu selamladığım yazıda söz etmiştim, Cahiers du cinéma tayfasının yaratıcıyı ilahlaştırıp eserin kendisini bir kenara bırakan ve ‘bir estetik kültü oluşturma’ tehlikesini doğuran o çıkmazından. Bunun bir benzeri de özellikle Avrupa basketbolu eleştirisine hükmeden çevrelerde oldukça yaygın. İlkin sivri bir zekanın ürünü olarak tınlamış meşhur satranç analojisi de eskitildikçe her kullanımda kulağa daha yavan gelmeye başlıyor. “İki koç arasında bir satranç maçı izliyoruz adeta.” Evet, ama küçük bir farkla. Taşlar yerine sahada kendi iradesi doğrultusunda hareket eden, her an hata yapmaya açık insanlar var. Ve bu oyunun en sıradan iki figürünü bile, modern istatistiğin benzerlik skorları ne derse desin, iki piyon olarak tıpkılaştıramazsınız.
Bunu modern toplumların her konuyu kişiler üzerinden tartışma eğilimini kötü bir alışkanlığa dönüştürmesiyle açıklayabilirsiniz. Türkiye’de insanların bazen attıkları çok cesur ve ‘hayati’ bazı adımlarının akıbetini bile, eşsizliğini daha yeni ispat etmiş oldukları kendi istençlerinin değil de lider addettikleri figürün emirlerinin dikte etmesine izin verdiği örnekler yaşanmıyor değil. Düşünme işini başkasına devretmekte hiçbir çekince duymayan bir toplumda doğal kabul edilecek ‘biat kültürü’ de muhtemelen bununla ilişkilidir. Ama ben bunun somut tezahürleriyle ilgilenmek istiyorum.
Eleştiride kullanılan bu kült figürünün eklemlendiği bir diğer sacayağı da bunun üzerine kurulan ve düzenli olarak beslenen birtakım ezberler oluyor. Örneğin şu çok konuşulan “Oktay Mahmuti takımı” hikayesi. Herkes için aşağı yukarı aynı şeyi ifade etmek zorunda, bunu sorgulamanız pek de hoş karşılanmayacak. 2005 yılında Benetton’a 40 dakikada sadece 43 sayı izni verilen o maç bir noktada muhabbete dahil olacak. Tempoyu azaltıp, potaya atılan top sayısını aşağıya çeken ve böylelikle personeller arasındaki kalite farkını minimize etmeyi amaçlayan felsefenin yeni bir yorumu. Yoğun ve paylaşımlı bir savunma anlayışı bunu destekliyor ve gerçekten de Mahmuti’nin bu tercihine konu olan her takımı en tepeye değilse bile, bir alt seviyeye taşınan başarılı sezonlar üretiyor.
Fakat Mahmuti’nin bambaşka bir yorumla Eurocup’ta çeyrek final oynattığı o düşük bütçeli Benetton takımı tamamen göz ardı ediliyor. Bu tempo işinin çok temel bir seçim olduğu ve bir koçun öğretileriyle oluşturduğu yapıyı anlatmaya çalışırken, buna öyle değişmez bir statü atfetmekteki yanılgı pek deşilmiyor. Sinema benzeşimlerini sürdürürsek, bu bir senarist-yönetmenin hikayesini hangi türde anlatacağına karar vermesi gibi. Belgesel mi, yoksa kurmaca mı? İkisinin de anlatıya sunacağı farklı ferahlama alanları var, fakat hikaye için hangisinin işleyeceğini öngörebilmeniz gerekiyor. Bunun kararına vardıktan sonra ise yapılanlar tamamen aynı. Ve işte “Oktay Mahmuti takımı” mefhumunun tartışmaya katılması gereken nokta burası.
Mahmuti’nin Cedevita maçından sonra benzer şekilde tempo üzerinden yapılan gereğinden büyük bir okumayı kapsayan soruyu “Bu yorumları son derece yüzeysel ve yersiz buluyorum” diye karşılamasının sebebi bu. O biat kültürünün dönem dönem adresi olmuş bir kült figürünün semirmiş egosu değil, aksine bu bunalım içinde büyük resmi görebilen bir zihnin oyunu seven bizlere bir jesti.
- Bir çiçek, kaç bahar? -I 27 Mayıs 2013 03:53
- Kevin Ware'ın acısına bakmak 07 Nisan 2013 10:44
- Kapıdan 03 Mart 2013 08:20
- Yıldızların biraz üzerinde 17 Şubat 2013 10:30
- Gaipten yeni haberler 10 Şubat 2013 08:10
- Çamurun içinde 20 Ocak 2013 12:43
- Bizim çocuklar başardı 13 Ocak 2013 10:22
- Kötü bir tane 30 Aralık 2012 09:32
- Panoptikon 23 Aralık 2012 10:52
- Ev dediği ücra adadan uzakta 09 Aralık 2012 13:57
- Cennette huzursuzluk 02 Aralık 2012 10:19
- Belleksiz otlaklar ülkesi 25 Kasım 2012 11:01