19 Kasım 2012 11:05

Konuşmak değil müzakere!

Konuşmak değil müzakere!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Açlık grevlerinin ölümlere yol açmadan ve önemli kazanımlarla bitirilmiş olması açıkça Kürt düşmanlığına soyunan bir avuç aşırı ulusalcı takımı dışında memnuniyetle karşılandı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Adalet Bakanı Sadullah Ergin de yaptıkları açıklamalarda açlık grevlerinin bitirilmiş olmasından “memnuniyetlerini” belirttiler. Her üç yetkilinin de ortak vurguları, “Evet bitirilmesinden memnunuz ama her şeyin konuşulduğu bir ülkede açlık grevlerine de zaten gerek yoktu” tezidir. Bu iddiayı Ergin ve Arınç açlık grevleri boyunca da sık sık dile getirdi.
Elbette her sorunun serbestçe konuşulduğu bir yerde de eğer ki ezilenler ve ezenler, sömürülenler ve sömürenler varsa, sorunlar sadece konuşulmakla kalınmaz, bu sorunları aşmak için mücadele de olur. Dahası sorunların konuşulmasını anlamlı yapan da budur aslında. Ve bu mücadele, bu mücadelede kullanılan yöntemler de karşı tarafın hoşuna gitmez çoğu zaman.
Yetkililerin Türkiye’nin “her sorunun tartışıldığı, konuşulduğu bir ülke olduğu” iddiası gerçeği yansıtmıyor. Ama varsayalım ki Türkiye’de her şey konuşuluyor. Örneğin Kürtlerin haklarıyla ilgili tartışma, basında yapılıyor, meydanlarda konuşmalar da yapılıyor. Ama hükümet, bu sorunun tarafı olan güçlerle sorunun çözümünü konuşmayınca, sorunun konuşulmuş olması sadece sorun, sorunun konuşulmuş gibi olması oluyor. Yani bir tür gaz alma, gerilimi yumuşatma hali!
Dolayısıyla sadece sorunlar üstüne konuşuluyor olması değil bundan da önemlisi sorunların muhataplarıyla konuşulması, ilgili toplumsal kesimin istekleri dikkate alınarak çözülmek için adım atılmasıdır. Yoksa sorun sittin sene konuşulabilir ve sorun olmaya da devam edebilir. Nitekim Kürt sorunu son çeyrek yüzyıldır kimi zaman yasaklara rağmen kimi zaman yasaklarla sınırlanmadan belki de üstünde en çok konuşulmuş sorundur. Ama bunca konuşmaya karşın sorunun çözümü için bir adım atılmamaktadır. Tersine sorun konuşuldukça; sanki daha derinleşip büyümekte, her gün üç beş asker ve gerillanın hayatını yitirdiği, Kürtler ve Türkler arasında etnik çatışmaların çıkacağı bir aşamaya gelinmiş bulunulmaktadır.
Bu yüzden de açlık grevlerinden de bir ders çıkarılacaksa, konuşmanın bir müzakereye dönüşmesi için öncelikle Hükümet ders çıkarmalıdır ve açlık grevleri tarafından bir kez daha ortaya çıkarılan şu iki gerçeği görmelidir.
1-) Sorun muhataplarıyla görüşülmezse, ortalığa rastgele konuşuluyor olmakla o sorunun çözülme yolunda olduğu iddiası kimseyi tatmin etmez.
2-) Kürtleri temsilen görüşülecek merciin Öcalan olduğu, bir kez de açlık greviyle ortaya çıkmıştır. Nitekim emniyet güçleri, İstanbul’da Gazi Mahallesi’nde ve Diyarbakır’da, açlık grevlerini desteklemek için toplanan kitleye “Öcalan açlık grevlerinin bitirilmesini istedi. Açlık grevleri bitiyor. Siz de evinize dönün” diye anonslar yaparak emniyetin de Öcalan’ın Kürtlerin lideri olduğunu kabul ettiğini göstermiştir.
Kısacası açlık grevleri vesilesiyle Öcalan’ın hem örgütlü Kürt siyasi güçleri hem de Kürt halk yığınları için lider olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Bu yüzden hükümet erkanı ve AKP yetkilileri, yani bugün sorunun çözümü için adım atması gerekenler; “Sorunlar konuşuluyorsa açlık grevlerine ne gerek var” diyenler konuşmanın laf etmekten öte sorunun çözümünden söz ediyorlarsa bu konuşmanın iki tarafı olarak konuşmak gerektiğini, taraflardan Kürtleri temsil edenin de Barzani ve Obama değil Öcalan olduğunu artık anlamaları gerekir. Nitekim BDP yöneticileri de açlık grevlerinin bitirilmesinin hemen arkasından yaptıkları açıklamalarda buna vurgu yapmışlardır.
Açlık grevlerinden, “Ohh! Krizi ne güzel yönettik. Sonuçta ölümler olmadan bitirdik” sonucu çıkarmak (Hükümet cenahı bu çizgidedir), olup bitenlerden hiçbir şey anlamamak, çözümsüzlük bunalımını daha da derinleştirmek anlamına gelecektir.
Sorunun çözümü için için atılacak ilk adım, “konuşmak”tan “müzakere”ye geçmektir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa