20 Kasım 2012

Evvel zaman içinde, sakalı mavi, kendisi iri yarı, yaşlıca bir adam varmış. Bu adam bütün kadınların korkulu rüyasıymış. Çünkü genç kadınlarla evlenir sonra bir daha o kadınlardan haber alınamazmış. O diyarda yaşayan üç kız kardeşe de musallat olmuş bu adam, hepsine kur yapıyormuş. Nihayet onunla evlenmek küçük kız kardeşe düşmüş. Küçük kız kardeş Mavi Sakal’ın o kadar da kötü olmayabileceğini düşünerek kendisini avuturmuş. Bir de kendisine sevdirebileceğine güvenirmiş. Nitekim evlendikleri birkaç gün içinde kocası ona iyi davranmış. Sonra bir gün demiş ki, “ben seyahate çıkıyorum bu şatonun bütün anahtarları sende dursun. Ancak şu küçük anahtar koridordaki odanındır, sakın ola ki oranın kapısını açmayasın…” Mavi Sakal seyahatteyken yeni gelin kız kardeşlerini çağırmış hep birlikte eğlenirlerken tek tek bütün odaları açıp içlerinde ne var diye bakmak düşmüş akıllarına. Dizginleyemedikleri merak yasak kapıyı da açtırmış onlara. Bir de ne görsünler her yer kan revan, Mavi Sakal’ın önceki karıları da odadaki darağaçlarında asılı… Küçük anahtarı yere düşürmüş genç kadın ve üzerine bulanan kanı bir daha temizleyememiş.
Mavi Sakal döndüğünde anahtardaki kandan genç karısının odaya girdiğini anlamış… Öleceksin demiş ona, tıpkı diğerleri gibi. Yapma dediğimi yaptın, merak etme dediğimi ettin, açma dediğim kapıyı açtın.
Bu öyküde genç kadın ölmemiş, merak etmeyin. Mavi Sakal’dan ölüme hazırlanmak için on dakika zaman istemiş önce. Sonra kız kardeşleriyle yardımlaşmış, erkek kardeşlerini çağırmış. Hepsi bir olup Mavi Sakal’ı ortadan kaldırmışlar.
Masallar genellikle mutlu sonla biter. Çok eski zamanlarda yaşanan çatışmaları, birikmiş duyguları, unutulamayan olayları kuşaktan kuşağa aktarmaya yarar. Ancak öyküler dilden dile, zamandan zamana akarken sonraki kuşaklara bütün bunlar bir rüyada geçiyormuş izlenimi verecek biçimde bulanıklaşır. Mavi Sakal böyle dilden dile aktarılan bir masal değil. 17. yüzyılda Charles Perrault tarafından kaleme alınmış ama yazarın, döneminde yaşanmış olaylardan esinlendiği biliniyor.
Perrault’nun masalı deneyimle inşa edilmiş çok eski bir korkuyu anlatır. Kendilerine çizilmiş alanın dışına çıktıklarında, söz dinlemediklerinde bunun onların sonu olacağına yönelik bir bilginin yarattığı korkudur bu. Onlara hareket edebilecekleri alanın sınırını çizenler, bu sınırın ötesinde özgürlük arayıcılarının mezarlarından oluşan korkutucu bir başka ülke kurmuşlardır nihayetinde. Sınırı aşmaya fazla meraklı olanların cezası ve ayak bağıdır ölüm ve şiddet.
Mavi Sakal’ın son karısı kız ve erkek kardeşlerini örgütleyerek kurtulur bu cezadan. Binbir Gece Masalları’nın şark kurnazı Şehrazat ise evlendiği kadınları gerdek gecesinin ertesi günü öldüren padişahı geceler boyu anlattığı masallarla oyalar. Kendisini de kendisinden sonraki kadınları böyle kurtarır. Ama Şehrazat Mavi Sakal masalına benzeyen bir Şark öyküsünü de anlatır bu gecelerden birinde.
Masal kolektif bir korkuyu dile getirilmiştir ama bir kadının tek başına ve başkalarıyla birlikte çok şey yapabileceğine, kadınlığın makus talihini yenebileceğine dair kolektif bir bilinçaltını da açığa çıkarmıştır böylece.
Catherine Breillat bu masaldan modern bir film yapmış. İç içe geçen iki öykü var filmde. Biri diğerine Mavi Sakal’ı okuyan iki küçük kız kardeş var filmde. Biri masalın okunmasını istemiyor, çünkü korkuyor; diğeri ise korkunun üzerine gitmeye kararlı. Birbirleriyle dayanışmada bulanarak, onları hayatı zindan edenlerin varlığını ortadan kaldıran mazlumların gücüne övgüyle biten bir masal kadar iç rahatlatıcı ve eğlendirici bir şey yok onun için.
Bütün kurtuluş hikâyeleri gibi.
25 Kasım böyle kurtuluş masallarının hatırlandığı gün olsun.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et